Vergi, Maliye, Ekonomi, Sosyal Güvenlik, Ticaret Hukuku Hakkındaki Herşey

Mükellef Hakları

Murat YILDIRIM
Murat YILDIRIM
1184OKUNMA

Vergi hukukunda uzlaşma müessesesi, zorunlu bir fena mıdır?

Bilindiği üzere, VUK’ta vergi idaresi ile mükelleflerin resen tarhiyat ve vergi cezaları üzerinde uzlaşabilmelerine imkan tanıyan düzenlemeler bulunmaktadır. Bu düzenlemeler çokça eleştiri alsa da, kısa vadede ne kaldırılması mümkündür, ne de başka bir düzenlemeyle değiştirilmesi...

Biz yine de başta Anayasa ile uyum sorunu olmak üzere, kendi bakış açımızla incelememizi yapalım.

VUK’un EK-1 maddesine göre, mükellef ile idare arasında tarhiyat sonrası uzlaşma yapılabilmesi için, maddede sayılı şartlardan en az birinin varlığı gerekmektedir. Bu şartlar aşağıdaki gibidir:

Mükellefin vergi ziyaına sebebiyet vermesinin;

  • Kanun hükümlerine yeterince nüfuz edememesinden,
  • VUK’un 369. maddesinde yazıldığı şekilde yanılmasından,
  • VUK’un 116, 117 ve 118. maddelerinde yazıldığı şekilde vergi hatasına yol açmasından veya başkaca bir maddi hata yapmasından

kaynaklanmış olması, veya;

  • Vergi ve cezaları doğuran olaya ilişkin yargı ile idare arasında görüş farklılığının bulunması

gerekmektedir.

Yasada uzlaşma için aranan bu koşulların gerçek dünyada bir karşılığının bulunmadığı bilinmektedir. Yani bir mükellefle uzlaşılıp uzlaşılmayacağının veya vergi ve cezalarında ne kadar indirim yapılacağının tespiti için, mükellefin vergi yasalarına ne ölçüde nüfuz edemediği gibi hususlar araştırılmamaktadır. Bu durumda idare, koşulların her bir somut olay bakımından ortaya çıkıp çıkmadığına veya hangi ölçüde ortaya çıktığına bakmaksızın, objektif bir uzlaşma oranı belirlemekte, uzlaşmak isteyen tüm mükelleflere de bu oranı teklif etmektedir.

İdarenin uzlaşmada silinecek vergi ve ceza oranını Yasadaki kıstasları dikkate alarak sübjektif şekilde belirlemesinin ve bu doğrultuda her bir mükellef için farklı bir uzlaşma oranı teklif etmesinin birçok sorunu beraberinde getireceğini de ayrıca belirtmek gerekir.

Gelelim Anayasaya aykırılık sorunlarına:

Uzlaşmanın gerçekte bir vergi affı olması sorunu

Taraflar arasındaki bir uyuşmazlığın uzlaşmaya konu edilebilmesi için, iki tarafın da üzerinde fedakârlık edebileceği bir şeyleri masaya koymuş olması gerekmektedir. Uzlaşma masasına oturan idare, masaya fedakârlık edeceği parasal tutarları koymaktadır. Mükellef ise, uzlaşma hakkı için gereken yukarıda saydığımız 4 koşulun ilk 3 tanesinde fedakârlık edeceği fazlaca bir şeyi bulunmadığından, bunlarda çoğunlukla masaya eli boş şekilde oturmaktadır.

Örnek verelim:

Vergi ödevlerini yerine getirme konusunda son derece titiz davranan Mükellef A, vergi yasalarına yeterince nüfuz edemediği için vergi ziyaı doğurmuş, bu doğrultuda adına resen tarhiyat yapılmış ve bir kat da vergi ziyaı cezası kesilmiştir. Buna mukabil, mükellef A’nın bu durumunu gözeten vergi idaresi, A’nın vergi ziyaı cezasını %80 oranında silmeyi teklif etmiş ve bu suretle A ile uzlaşmıştır.

Bu örnek olay bir uzlaşma değil, bildiğimiz vergi (ceza) affıdır. İdare, vergi ziyaına tecrübesizliği nedeniyle sebebiyet veren mükellefin cezasını hafifletmiştir. Karşılığında da hiçbir şey almamıştır.

Hiçbir şey mi?

Bu uzlaşma nedeniyle Mükellef A, dava hakkından feragat etmiştir. Bu durumda karşılıklı bir fedakârlık var gibi görünmektedir. Fakat bu görünüş aldatıcıdır. Öyle ki; Yasa, Mükellef A’ya idareyle uzlaşma hakkını, vergi ziyaına sebebiyet vermesinin yasalara yeterince nüfuz edememesinden kaynaklandığı için tanımaktadır. A’nın açacağı bir davada vergi mahkemesinin de yasalara yeterince nüfuz edemeden karar vereceğini varsayamayacağımıza göre, davanın da zaten reddedileceği anlaşılmaktadır.

Mükelleflerin yanılma, hata ve tecrübesizliği sonucunda sebebiyet verdiği vergi ziyaına dayalı tarh edilen vergi ve kesilen vergi ziyaı cezalarının tamamına kadarını silme yetkisini vergi idaresine tanıyan bu düzenlemeler, esasen, idareye verilmiş birer af yetkisidir.  

Oysa anayasal güvence altında olan verginin kanuniliği ilkesinin bir gereği olarak, af yetkisi de, ancak Yasama organına ait olmalıdır.

Diğer yandan, yasada düzenlenen uzlaşma koşullarının pratikte bir karşılığı olmadığı gibi, uzlaşmanın teoride bir vergi affına benzemesi, pratikte de bu benzerliğin bulunduğu anlamına gelmemektedir. Uzlaşmadaki fiili maksat mükelleflerin cezalarını affetmek değil, konu yargısal bir uyuşmazlık haline gelmeden meseleyi çözmektir. Yasada uzlaşma hakkı için sayılan dördüncü koşul, tam da buna işaret etmektedir.

Uzlaşmanın hak arama hürriyetine engel olması sorunu

Uzlaşmanın en iyi yanı, resen tarh edilen vergi ve kesilen cezaların yargısal bir uyuşmazlık haline gelmesinin önüne geçmesidir. Bu aynı zamanda uzlaşmanın en kötü yanıdır.

Uzlaşma, yargısal uyuşmazlıkların önüne geçmesi bakımından ne kadar iyiyse, hak arama hürriyetine engel olması bakımından da o kadar kötüdür.

Bir örnek üzerinde inceleyelim:

Bir mükellefin vergi ziyaına sebebiyet verdiği gerekçesiyle adına 30 milyon TL vergi resen tarh edilmiş ve 30 milyon TL de vergi ziyaı cezası kesilmiştir.

Uzlaşma komisyonu mükellefe nihai uzlaşma oranı olarak verginin %100’ünü ve cezanın da %20’sini (cezanın % 80’lik kısmını silmeyi) teklif etmiştir. Bu teklife göre mükellef eğer uzlaşarak dava hakkından feragat ederse, 30 milyon TL’lik cezanın 6 milyon TL’lik kısmını ödeyecek, 24 milyon TL’lik kısmı ise silinecektir.

Bu örneği, vergi hukukundaki yorum kavramının ana ekseni olan gerçek mahiyet kıstasıyla okursak, şu sonuçla karşılaşırız:

İdare, mükellef hakkında 6 milyon TL vergi cezası kesmiştir. Eğer mükellef dava açar ve davayı kaybederse, ilave olarak 24 milyon TL daha borçlanacaktır.

Bu tersten okuma, henüz cezanın kesilmemiş olduğu tarhiyat öncesi uzlaşma olgusunda daha somut şekilde ortaya çıkmaktadır.

Öyle bir vergi davası düşünelim ki, davacı davayı kaybettiğinde mahkeme tarafından bir kaç bin lira dolaylarında yargılama gideri ödemeye mahkûm edilmesinin yanı sıra, idare tarafından da on milyonlarca lira ilave vergi cezası ödemeye mahkûm edilecektir.

Olaya bu açıdan bakıldığında, uzlaşma müessesesi ile anayasal güvence altında bulunan hak arama hürriyeti arasındaki uyum da tartışmalı hale gelmektedir.

Uzlaşmanın mahkeme kararını geçersiz kılması sorunu

VUK’a göre, mükellef uzlaşma talebinden önce dava açmışsa, dava, uzlaşma müzakereleri sonuçlanana kadar incelenemeyecek; herhangi bir sebeple incelenir ve karara bağlanırsa karar hükümsüz sayılacaktır.       

Anayasaya göre Yasama ve Yürütme organları, mahkeme kararlarına uymak zorundadırlar; mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremezler.

Mükellefle idarenin birlikte hareket edip aralarında uzlaşma müzakereleri yürüterek veya uzlaşma tutanağını imzalayarak mahkemelerin kesin hükmünü hükümsüz kılmalarına olanak tanıyan yasal düzenleme, kanaatimiz odur ki, Anayasa ile yeterince bağdaşmamaktadır.

Uzlaşma müessesesinin vazgeçilemezliği sorunu

Uzlaşma müessesesi, gerek dayandığı yasal düzenlemeler, gerekse de fiili durum bakımından ne kadar sorunlu olsa da, günümüz şartlarında vazgeçilemez niteliktedir. Aksi durum, tüm resen tarhiyatların ancak bir dava ret kararıyla tahakkuk edebilecek olması, vergi idaresinin de incelemesini yaptığı mükelleflerin tamamıyla mahkemelik olması sonucunu doğuracaktır. Bu durumda vergi incelemeleri ile vergi davaları da birbirinin mütemmim cüzü haline gelecektir.

Uzlaşmaya ilişkin sorunların uzun vadede aşılabilmesi için aklımıza gelen bir kısım öneri/temennileri de sıralayarak yazımızı tamamlamış olalım:

  • Vergi yasaları daha anlaşılır olmalı, yorum alanı daralmalıdır.
  • İdari ve yargısal yorum arasındaki fark, makul sınırlarda kalmalıdır.
  • İdari işlemler tesis edilirken, oturmuş yargısal içtihatlar gözetilmelidir.
  • Yargı kararlarının istikrar ve öngörülebilirliği artmalıdır. İyi bir vergi uzmanı, yargısal içtihatları bilmese dahi, bir davada mükellefin mi, yoksa idarenin mi haklı bulunacağını kolaylıkla kestirebilmelidir.
  • Vergide uzlaşmaya Anayasal zemin sağlanmalıdır.
  • Uzlaşmada teklif edilen indirim tutarı, mükellefin açacağı davayı kazanma ihtimalinden feragat etmesinin karşılığı olmamalıdır. Burada mükellefin indirim teklif eden idareye vereceği karşılık; tahakkuku öne çekmek, ödemeyi erken yapmak, vergi güvenliğini arttırmak, ayrıca idareyi muhtemel bir vergisel uyuşmazlığın tarafı olma zahmetinden de kurtarmakla sınırlı kalmalıdır. Bu bağlamda, uzlaşmanın geçerliliği için vergi ve cezaların belirli bir sürede ödenmesi şartı da getirilebilecektir.
  • Uzlaşmada teklif edilen indirim oranları/miktarları da, mükellefin yapacağı fedakârlıkla orantılı olmalıdır. Vergi cezasının yarıdan daha fazlasının silinmesi sonucunu doğuran uzlaşma oranları, tutarlık taşımamaktadır.
  • *Olay veya mükellef bazlı olarak sübjektif şekilde belirlenecek uzlaşma oranları, idari yargı denetimine açık olmalıdır.

Yorumlarınızı Bize Yazınız

Soru Sor