Vergi, Maliye, Ekonomi, Sosyal Güvenlik, Ticaret Hukuku Hakkındaki Herşey

Araştırmalar

Mustafa BALCI
Mustafa BALCI
20367OKUNMA

Vergi Hukukunda Mücbir Sebebin Dava Sürelerine Etkisi

 Özet

2019 yılının sonlarına doğru Çin’den başlayan ve kısa sürede tüm insanlığı tehdit eden bir salgın hastalık haline gelen Koronavirüs (Covid-19) hukuk dünyasında “mücbir sebep” kavramının yeniden güncellik kazanmasına sebep olmuştur.

Mücbir sebep çeşitli hukuk dallarının yollarının kesiştiği bir konu olup, mücbir sebebin vergi dava açma süreleri yönünden durdurucu etkisi olup olmadığı konusu gerek öğretide gerekse yargı uygulamasında tartışılan konu olarak güncelliğini korumaktadır.

Öğreti ve yargı kararlarından istifade edilmek suretiyle; Vergi Usul Kanunu’nda yer alan mücbir sebep düzenlemesinin; 6183 sayılı Kanun kapsamında tesis edilen işlemler yönünden ve 2577 sayılı Kanun kapsamında, vergi dava sürelerine ilişkin uygulanabilip uygulanamayacağı, Gümrük uyuşmazlıklarının idari itiraz ve dava süreleri aşamasında mücbir sebebin sürelere etkisi, idari tatil uygulamasının dava süresine etkisi konuları üzerinde durulmuştur.

Anahtar Kelimeler: Vergi Hukuku; Mücbir Sebep; Dava süresi;        

Giriş

2019 yılının Aralık ayından itibaren adını duymaya başladığımız ve kısa süre içinde tüm dünyayı etkisi altına alan Koronavirüs (Covid-19) Dünya Sağlık Örgütü tarafından Pandemi “Salgın” olarak ilan edilmiştir. Virüs salgını dört ayın sonunda yüz bine yakın insanın ölümüne neden olmuş ve devletler tarafından gerek bu salgının mümkün olduğunca yaygınlaşmasını engellemek gerekse bu salgının insan ve toplum hayatına olumsuz etkilerini azaltıcı tedbirler alınmaya çalışılmaktadır. (1)

26 Mart 2020 tarih ve 31080 (mükerrer) sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 7226 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun Geçici 1’inci maddesi (2) ile Covid-19 salgın hastalığının ülkemizde görülmüş olması sebebiyle yargı alanındaki hak kayıplarının önlenmesi amacıyla; dava açma, icra takibi başlatma, başvuru, şikâyet, itiraz, ihtar, bildirim, ibraz ve zamanaşımı süreleri, hak düşürücü süreler ve zorunlu idari başvuru süreleri de dâhil olmak üzere bir hakkın doğumu, kullanımı veya sona ermesine ilişkin tüm sürelerin  13/3/2020 (bu tarih dâhil) tarihinden, 30/4/2020 (bu tarih dâhil) tarihine kadar duracağı ifade edilmiştir. (3)

Salgın hastalığın küresel nitelik kazandığı bu dönemde hukuk dünyasında en çok konuşulan ve yazılan konulara bakıldığında “mücbir sebep” kavramı dikkat çekmektedir.

Çalışmamızda mücbir sebep kavramı üzerinde durulduktan sonra, mücbir sebebin vergi dava açma süresi yönünden durdurucu etkisi olup olmadığı, özellikle 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nda (VUK) yer alan mücbir sebep düzenlemesinin; 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun (AATUHK) kapsamında tesis edilen işlemler yönünden ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’ndan (İYUK) kapsamında, vergi dava sürelerine ilişkin uygulanabilip uygulanamayacağı tartışmaları üzerinde durulduktan sonra, mücbir sebebin Gümrük uyuşmazlıklarının idari itiraz ve dava süreleri aşamasında etkisi ve idari tatil uygulamasının dava süresine etkisi konuları üzerinde durulacak ve mücbir sebep konusuna ilişkin Danıştay kararlarından örnekler verilecektir.

1. Mücbir Sebep Kavramı           

Doktrinde bazı yazarlar mücbir kuvvet, zorlayıcı neden, zorlayıcı sebep söylemlerini tercih etseler de çoğunlukla tercih edilen ve kullanılan kavram mücbir sebep olmuştur. (4)

Mücbir sebep sözlük anlamı olarak; “zorlayan, mecbur eden sebep, önceden bilinmesine dolayısı ile neticesinin önlenmesine imkân bulunmayan dış tesirlerden meydana gelen sebep, hadisedir.”(5) şeklinde tanımlanabilir. Bu tanımlar kavramın lügati anlamını ifade etmekte olup şunu da unutmamak gerekmektedir ki; mücbir sebep kavramı çeşitli hukuk dallarının ortak bir kavramıdır. Bu kavram ceza hukuku, medeni hukuk, borçlar hukuku, ticaret hukuku alanlarında değişik şekillerde kullanılmaktadır. (6)

Hukukun çeşitli alanlarında mücbir sebepler değişik etkilere sahip olmakla birlikte yasalarda mücbir sebebin bütün unsurlarını kapsayan bir tanımı yapılmamıştır. Mücbir sebep niteliğindeki olaylar deprem, sel, kasırga vb. doğal olaylar olabileceği gibi isyan, ihtilal, savaş, genel grev gibi insana bağlı (beşeri) olaylar da olabilir. (7)

Doktrin ve uygulamayı göz önünde tutarak, mücbir sebebi şu şekilde tarif etmek mümkündür: Sorumlu veya borçlunun faaliyet ve işletmesi dışında meydana gelen, genel bir davranış normunun veya borcun ihlâline mutlak olarak kaçınılmaz bir şekilde yol açan, öngörülmesi ve karşı konulması mümkün olmayan olağanüstü bir olaydır.(8) (…) mücbir sebep; idareye karşı bir taahhüdün veya yükümlülüğün yerine getirilmesini engelleyen, idarenin muhatabı kişilerin kusurundan kaynaklanmayan ve kişilerin ortadan kaldırmaya gücünün yetemeyeceği olaylardır. Bu olaylar maddi olabileceği gibi hukuki de olabilir. Daha da önemlisi, kişiler idareyi işlem yapmaya veya eylemde bulunmaya zorlayamayacakları için idarenin engelleyici tutumu da kişiler bakımından mücbir sebep sayılmalıdır. (9)

Doktrinde mücbir (zorlayıcı) sebep halleri genel olarak üç başlık altında toplanmaktadır. Bu başlıklar ve içerikleri aşağıdaki gibidir.

1-Doğal afetlerle ilgili zorlayıcı sebepler (yangın, yer sarsıntısı, su basması, toprak kayması, sel vs. gibi)
2-Toplumsal olaylarla ilgili zorlayıcı sebepler (Askeri ihtilaller, savaş hali, toplumsal isyanlar ve olaylar vs. gibi)
3- Kişilerle ilgili zorlayıcı sebepler (ağır hastalık, ağır kaza, tutukluluk hali vs. gibi) (10)       

1.1 Mücbir Sebebin Unsurları

Yukarıda yer verilen mücbir sebep tanımlarından yola çıkarak, mücbir sebebin unsurlarını; Haricilik, İlliyet Bağı, Kaçınılmazlık, Öngörülemezlik şeklinde sıralamak mümkündür.

1.1.1.Haricilik

Mücbir sebep niteliğindeki durum veya olay, kişinin iradesi dışında gerçekleşen ve sorumluluk alanında olmayan bir neden olmalıdır.

Mücbir sebep teşkil eden olay kaynağını, sorumlunun, sorumluluk alanında bulmamalıdır. Zelzele sonucu yıkılan bina altında kalarak ölen kişinin durumunda, zelzele bina dışında bir kaynaktan doğmuş olduğundan, mücbir sebep sayılır. Keza, yıldırım düşmesi sonucu bir işyerinde çıkan bir yangından ölen işçinin durumu da aynıdır. Ancak, yangın yıldırım sonucu değil de, işletme içindeki bir sebepten, meselâ elektrik cereyanının kısa devre yapmasından çıkmışsa, zarar veren mücbir sebep savunmasında bulunamaz. Grev hakkı hukuk sistemimize göre işçilere tanınmış bir hak olduğundan, işçilerin hak veya menfaat grevine başvurması, işletme içi bir olay olup, mücbir sebep teşkil etmez. Buna karşılık genel grev, yasak grev şekillerinden olduğundan, böyle bir grev, işletme dışındaki işçi kuruluşlarınca alınmışsa, mücbir sebep sayılır. (11)

1.1.2. İlliyet bağı

Mücbir sebep ile sürelerin geçirilmesi arasında bir nedensellik bağının da bulunması gerekir (12). İlliyet kavramı, birbirini izleyen olaylar arasındaki sebep-sonuç zincirini ifade eder. Mücbir sebeple normun ihlâli arasında illiyet (nedensellik) bağı bulunmalıdır.

1.1.3. Kaçınılmazlık

Mücbir sebebin en belirgin, üzerinde tartışma yapılmayan özelliği kişilerin iradesi dışında meydana gelen kaçınılmaz ve karşı konulamaz bir olay oluşudur.(13)

Mücbir sebebin en önemli unsuru kaçınılmazlık unsurudur. Mücbir sebep, kaçınılmaz bir şekilde bir davranış normunun veya borcun ihlaline yol açmış olmalıdır. Kaçınılmazlık kavramı mücbir sebep yönünden karşı konulmazlık ve önlenemezlik kavramını da kapsar. Başka bir deyişle, alınan bütün önlemlere, sahip olunan her türlü imkân ve araca rağmen, mücbir sebebin doğurduğu sonuçlar önlenemez. Burada mutlak ve objektif bir kaçınılmazlık karşı konulmazlık söz konusudur. Kaçınılmazlığın mutlaklığından amaç, teknik ve bilimin o andaki verilerine göre mevcut her türlü önlem alınsa, her türlü özen gösterilirse bile, ihlalin, dolayısıyla zararlı sonucun hiç kimse tarafından önem vermesidir önlenememesidir. (14) Bir vergi mükellefi veya sorumlusunun, kusursuz olup ortaya çıkması imkân dâhilinde olmayan bir olayın etkilerini ortadan kaldırma gücü ve kabiliyeti olması durumunda ise, mücbir sebep halinin varlığından bahsedilemeyecektir. (15)

1.1.4. Öngörülemezlik

Öngörülemezlik; olayın meydana geleceğinin tahmin edilememesini ve böyle bir olay akla gelse bile bu olayın sonuçlarının önceden kestirilemeyecek nitelikte olmasını, o güne kadar hiç bilinmeyen, olmamış bir olayı ifade eder. (16) Öngörülmez olaylar, öyle olaylardır ki, ortaya çıkış zamanları, yerleri ve yoğunlukları yüzünden yol açtıkları sonuçları dolayısıyla olağandışı, olağanüstü kabul edilirler. Şu halde aynı tür ve şiddetteki olayın daha önce de aynı yerde görülmesi, olayın mücbir sebep olarak nitelendirilmesini önler. (17)

1.2 Mücbir Sebep ile Beklenmeyen Hal Ayrımı

“Mücbir sebep” ile “beklenmeyen hal” birbirine benzeyen iki kavram olup, hukuki sonuçları farklılık arz ettiğinden beklenmeyen hal kavramı üzerinde de durmakta fayda bulunmaktadır.

Mücbir sebep ve beklenmeyen hal kavramlarının önemi, çalışmanın ilerleyen kısmında ayrıntısına yer vereceğimiz üzere Vergi Usul Kanunu 13 ve 15. maddeleri uyarınca VUK kapsamındaki vergiler yönünden mücbir sebep bulunan hallerde vergisel ödevlere ilişkin süreler işlemezken,, Gümrük Yönetmeliğinin 31. maddesi uyarınca, Gümrük Kanununda öngörülen sürelerin hem mücbir sebep hem de beklenmeyen hal durumlarında işlemeyeceğinin öngörülmüş olmasıdır.

Zorunlu nedenlerle, beklenmeyen durumlar birbirine benzerler. Her ikisi de kişinin iradesi dışında önceden kestirilemeyen önlenmesi olanağı bulunmayan bir olay biçiminde ortaya çıkar. Zorlayıcı nedenlerde olay yönetimin eyleminin dışında oluşur. Buna karşılık, beklenmeyen durum sayılan olay, yönetimin eylemi içinde oluşur.

Beklenmeyen durum açıklayan en iyi örnek, kişinin kusuru olmadan meydana gelen teknik arızalardır. Örneğin, yönetime ait bir otomobil lastiğinin patlaması ya da elektrik kontağı veya nedeni belli olmayan bir patlama gibi. Bu beklenmeyen durumlarda zarar verici davranışla yönetim arasındaki ilişki ortadan kalkmaz. (18)

Umulmayan halde söz konusu kaçınılmazlık sadece sorumlu kişi yönünden olup, nispi bir nitelik taşır. Oysa, mücbir sebepteki kaçınılmazlık borçlu dâhil herkes yönünden mutlak, objektif bir nitelik taşır. (19) Her mücbir sebep, başlı başına bir beklenmeyen olaydır. Doğal afetler, ilgili kimsenin tutukluluk hali, ağır kaza ve hastalık, yangın gibi olaylar birer beklenmeyen olaydır. Ancak her beklenmeyen olay bir mücbir sebep olarak nitelendirilemez. (20)

Bazı kanunlarımızda mücbir sebep ve beklenmeyen haller tek tek sayılmıştır.

3213 Sayılı Maden Kanununda mücbir sebep kavramının yanı sıra beklenmeyen hal kavramına da yer verilmiştir. Kanunun 3. maddesine göre mücbir sebep: sel, yangın, deprem, grizu patlaması, çökme, heyelan ve benzeri halleri; beklenmeyen haller ise tenör, jeoloji, pazarlama, ulaştırma ve alt yapı şartlarındaki beklenmeyen değişiklikler ile ilgili mevzuat gereğince diğer kurumlardan alınması gereken izinlerin alınamaması durumlarını ifade etmektedir. (21)

2. Vergi Hukukunda Mücbir Sebep

Vergi hukuku, vergi ödevinin niteliğine, vergi borcunun doğması ve ortadan kalkmasına ilişkin maddi ve sekli hukuk kurallar bütünüdür. (22) Vergi hukuku bakımından mücbir sebep; vergi mükelleflerinin, vergi sorumlularının ve ceza muhataplarının isteseler dahi hiçbir biçimde kendi çabaları ve iradeleriyle önüne geçemeyecekleri, oluşunu ve sonuçlarını engelleyemeyecekleri doğal veya yapay durumlara denir. (23) Mücbir sebep, çeşitli hukuk dallarının ortak kavramıdır. Süresi içinde bir mücbir sebep ya da beklenmeyen hal nedeniyle kullanılmamış olan hakkın kullanılabilmesi hukukun genel ilkelerindendir. (24)

Çalışmanın bu kısmını Vergi Usul Kanunu ve Gümrük Mevzuatı yönünden mücbir sebep değerlendirmesi şeklinde iki bölüm olarak irdeleyeceğiz.

2.1.Vergi Usul Kanunu Yönünden

2.1.1.Yasa Maddesi

Vergi Hukukunda mücbir sebep ile ilgili temel yasal düzenleme, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nda yer almakta olup, mücbir sebep sayılan halleri tahdidi olarak sınırlandırmak mümkün olmadığından, kanun koyucu tarafından mücbir sayılan hallere örnekler verilmiş ve “gibi” edatı kullanılarak mücbir sebep hallerinin maddede yazılı olan hallerle sınırlı olmadığı ifade edilmiştir.

213 sayılı Vergi Usul Kanununun 1. maddesi uyarınca genel bütçeye giren vergi, resim ve harçlar ile il özel idarelerine ve belediyelere ait vergi, resim ve harçlar hakkında 213 sayılı Kanunda yer alan hükümlerin uygulanacağı kurala bağlanmıştır. Kanunun“Mücbir sebepler”başlıklı 13. maddesinde mücbir sebep halleri tadadi (örnekleme) olarak sayılmış olup yasa metninde:

  1. Vergi ödevlerinden herhangi birinin yerine getirilmesineengel olacak derecede ağır kaza, ağır hastalık ve tutukluluk;
  2. Vergi ödevlerinin yerine getirilmesineengel olacak yangın, yer sarsıntısı ve su basması gibi afetler;
  3. Kişinin iradesi dışında vukua gelen mecburi gaybubetler;
  4. Sahibinin iradesi dışındaki sebepler dolayısı ile defter ve vesikalarının elinden çıkmış bulunması; gibi haller mücbir sebep hallerine örnek olarak verilmiştir.

2.1.2. Mücbir Sebep Sayılan Haller  

VUK, mücbir sebebi tanımlamadan, mücbir sebep durumlarını belirtmeyi yeğlemiştir. VUK’un 13. maddesi, “Mücbir sebepler:” şeklinde bir girişin ardından dört bent halinde bunların neler olduğunu belirtmiştir. Durum böyle olunca da, vergi hukuku alanında mücbir sebebin ne olduğu gerek bu maddede sayılan durumlardan ve gerekse içtihatlardan hareketle tanımlanmaya ve kapsamı belirlenmeye çalışılmaktadır. (25) Kanun metninde “gibi” edatının kullanılması nedeniyle mücbir sebep oluşturan durumlar maddede sayılanlardan ibaret değildir. Kanun koyucu mücbir sebebi tanımlamak yerine, mücbir sebep niteliğinde kabul edilen durumlara örnekler vermiştir.

Mücbir sebep konusunda çok çeşitli ölçütler ileri sürülmesine rağmen, belirli nitelikteki olayların önceden mutlak bir şekilde mücbir sebep olarak kabul edilmesi söz konusu değildir. Her olay kendi koşulları ve özellikleri içinde ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Vergi Usul Kanunu’nda mücbir sebep sayılacak hallere örnek verilmekle yetinilmesi bu nedene dayanmaktadır. (26) Kanunda hem mücbir sebeplerin tam listesi verilmeyerek gibi haller diye yoruma elverişli bir alan bırakılmakta; hem de mücbir sebep halinin süreli durdurma niteliği mükellefin vergi ödevlerini yerine getirmesini engelleyecek ölçüde olması şartına bağlanarak takdire dayalı bir uygulama imkânı tanınmaktadır. (27)

Açıkça mücbir sebep oluşturan durumlar arasında sayılmamakla birlikte, nitelik olarak maddede sayılan benzer durumlar da mücbir sebep olarak kabul edilebilecektir. Örneğin doğal afetler yangın, su baskını, yer sarsıntısından ibaret değildir. Mücbir sebep oluşturan durumlar konusunda eksiksiz bir liste yapmak olanaksızdır, bu nedenle kanun koyucunun mücbir sebepleri sınırlayıcı, tahdidi şekilde sayma yoluna gitmemesi yerindedir. (28) Örneğin; gözaltına alınma, kasırga, salgın, heyelan, birinci derece yakının vefatı, grev, kargaşaya sebep olan toplumsal hareketler, uçak seferlerinin iptali, hayvan saldırısına maruz kalınması “gibi haller” kapsamında değerlendirebilecek durumlardır. Bu sebeplerin mükellefin vergi ödevlerini yerine getirmesi engellemesi sonucunu doğuran ağırlık ve illiyet içinde bulunması gerektiğine şüphe yoktur. (29)

2.1.2.1.Vergi Ödevlerinden Herhangi Birinin Yerine Getirilmesine Engel Olacak Derecede Ağır Kaza, Ağır Hastalık ve Tutukluluk    

Vergi yükümlüleri belirli süreler içinde yapmak zorunda oldukları bir kısım işlemleri, vergi ödevlerini bu süreler içinde ağır kazaya uğramaları ya da ağır hastalanmaları nedeniyle yapamazlarsa, bu durum vergi hukukunda mücbir sebep sayılır. Ancak hastalığın, kazanın vergi işlemlerini ve ödevlerini yerine getirmeye engel olacak ölçüde ağır olması gerekir. Bu da doktor raporu ile kanıtlanabilir. (30)

Kanun tutukluluk halini de mücbir sebep saymıştır. Dolayısıyla, bir ceza kovuşturması nedeniyle tutuklanmış ya da gözaltına alınmış kişiler için bu durum devam ettiği sürece mücbir sebep halinin var olduğu kabul edilmelidir.

2.1.2.2 Vergi ödevlerinin yerine getirilmesine engel olacak yangın, yer sarsıntısı ve su basması gibi afetler

Afetler, doğanın sahip olduğu yıkımlardır. Kişilerin doğal afetleri önceden öngörebilmeleri ve engelleyebilmeleri çoğu zaman olanaksızdır. Bu yüzden kanun koyucu doğal afetleri mücbir sebep olarak kabul etmiştir.(31)

Vergi yükümlüleri, vergi ile ilgili işlemlerini ya da ödevlerini başlarına gelen bir afet nedeniyle süresi içinde yapamamışlarsa bu durum mücbir sebep sayılır. Afetlerin bir kısmı genel niteliktedir. Örneğin büyük bir yangın, deprem, sel vb. Genel nitelikte olan ve idare tarafından bilinen ya da bilinmesi gereken afetleri yükümlünün kanıtlamasına gerek yoktur. Ancak yükümlü bu afetin vergi ile ilgili ödevlerini ya da işlemlerin süresi içinde yerine getirmesini engellediğini kanıtlamak zorundadır. (32)

2.1.2.3. Mecburi Gaybubet (Zorunlu Bulunamama)

“Gaybubet” belli bir yerde bulunmama, yokluk durumunu ifade eder. Eğer kişi iradesi dışında oluşan sebepler nedeniyle belli bir yerde hazır bulunamamış ve bu sebeple vergi ödevlerini yerine getirememiş ise bu durum, söz konusu kişi bakımından bir mücbir sebep oluşturur. Örneğin ani olarak askere alınan ya da bir yolculuk sırasında karayolunun heyelan nedeniyle kapanması yüzünden mahsur kalan bir mükellef vergi beyannamesini süresinde verememişse bu durum mücbir sebep kabul edilecektir. (33) Aynı şekilde ulaştırma araçlarında meydana gelen bozulmalar ya da çığ gibi doğal bir afet nedeniyle bir kimse herhangi bir yerde mahsur kalmışsa bu durum da mücbir sebep olarak kabul edilir. Bu gibi hallerde vergi ödevlerinin veya işlemlerinin yapılabilmesi olanağı doğuncaya kadar süreler işlemez. (34)

2.1.2.4. Yükümlünün defter ve belgeleri üzerinde tasarruf edememesi hali

Vergi Usul Kanunu’nda mükelleflerin servet, sermaye, hesap durumlarıyla faaliyet ve hesap sonuçlarını belirlemek, vergilendirmeye ilişkin işlemlerini belli etmek vergi karşısındaki durumlarını hesaplar üzerinden denetlemek amacıyla defter tutmak zorunda oldukları ifade edilmiştir. Defter tutmak zorunda olan kişiler, bu defterlerini ve defter kayıtlarını dayandırdıkları belgelerini belli bir süre saklamak ve gerektiğinde yetkili memurlara ibraz etmek zorundadırlar. (35)

Vergi yükümlüleri vergi ile ilgili ödevlerini ya da işlemlerini idarece veya yargı organlarınca alınan tedbirler nedeniyle süresi içinde yerine getirememiş olabilir. Vergi Usul Kanunu’nda bu konu ile ilgili özel bir durum hükme bağlanmıştır (m.144, f.4,5). Buna göre defter ve belgeler inceleme amacıyla idare tarafından muhafaza altına alınmışsa, yükümlüler istedikleri zaman bu defter ve belgeleri inceleyebilirler. Ancak defter ve belgelerin muhafaza altına alındığı tarihten beyanname verme tarihine kadar olan süre bir aydan azsa, yükümlünün beyanname verme süresi kendiliğinden bir ay uzar. (36)

Diğer taraftan, Danıştay İçtihadı Birleştirme Kurulu tarafından, mücbir sebebin bulunması durumunda mükellef açısından, hem yasal defterlerin hem de gider belgelerinin ibraz yükümlülüğünden bahsedilemeyeceği yönündeki Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunun kararı doğrultusunda içtihadın birleştirilmesine karar verilmiştir. (37)

2.1.3. Mücbir Sebebin Kapsamı

Devletle mükellefler arasındaki vergi ilişkisinin sağlıklı bir biçimde işlerliğini sağlamak amacıyla vergi hukukunda mükelleflere birtakım ödevler yüklenmiştir. Mükelleflerin vergi borcunu ödemek anlamına gelen maddi vergi ödevi yanında defter tutmak, belge düzenlemek, beyanname vermek, vergi levhası bulundurmak gibi birtakım vergilendirme ile ilgili şekli ödevleri de bulunmaktadır. (38)

Vergi Usul Kanunu, kanun kapsamındaki vergiler yönünden verginin tarh, tebliğ ve tahakkuk aşamalarını düzenleyen vergi idaresinin usul yasası niteliğindedir. VUK, vergilendirme ile ilgili olarak mükellef ve vergi sorumlularına bazı ödevler yüklemiştir. VUK’un ikinci kitabında düzenlenen bu ödevleri ana başlıklar halinde; işe başlama, değişiklikleri ve işi bırakmayı bildirme, defter tutma, kayıt nizamı, defterlerin tasdiki, vesikalar, ekim ve sayım beyanı, vergi karnesi, muhafaza ve ibraz, inceleme elemanının müessesede çalışmasını sağlamak, inceleme ile ilgili her türlü bilgiyi vermek, envanter yapılması halinde yardım etmek şeklinde sayabiliriz.

Bir mücbir sebebin varlığı halinde hangi sürelerin işlemediği/durduğu üzerinde durmak gerekir. Kanunun açık hükmüne gereği, vergi ödevlerine ilişkin sürelerle tarh zamanaşımı süresinin mücbir sebebin meydana gelmesi halinde durduğu (VUK.m.15/1) ve bu sebebin ortadan kalkmasından sonra ise, kaldığı yerden işlemeye devam ettiği konusunda herhangi tereddüt bulunmamaktadır.

Diğer taraftan belli bir vergilendirme ödevinin yerine getirilmesini engelleyen bir mücbir sebep, sadece o ödevle ilgili süreyi durdurur. Mükellefin diğer ödevleri ile ilgili süreler işlemesini sürdürür. Örneğin mükellefin defter ve belgelerinin iradesi dışında elinden çıkmış olması daha önceden tahakkuk eden vergi borcunu ödeme süresini etkilemez. (39)

Mücbir sebep halinde sürelerin durması konusunda kişi hukuken zor durumda kalmadığı gibi, idarenin takdirine de bağlı değildir. Ancak mücbir sebebin kimin tarafından ispat edileceğinin bilinmesi gerekmektedir. Mücbir sebep herkes tarafından bilinen bir olaydan kaynaklanıyorsa yani objektif bir mücbir sebep varsa (tabii afet vb.) bunun ispatına gerek yoktur. Fakat mücbir sebep herkes tarafından bilinmeyen bir olaydan kaynaklanıyorsa yani şahsa özgü(sübjektif) bir mücbir sebepsöz konusu ise (hastalık, kaza, tutukluluk vb.) ispat yükü buna dayanan ilgiliye mükellefe düşmektedir (40).

2.1.4. Mücbir Sebep Hallerinin Sürelere Etkisi

Süreler, belirli olarak sınırlandırılmış ya da önceden saptanabilir zaman kesitleridir. Hukukta süreler hakların ve yetkilerin kazanılması, kullanılması ve yitirilmesi yönünden önem taşırlar. Vergi hukukunda gerek vergi alacaklısının yetkileri, gerek vergi yükümlüsü ve sorumlularının hakları ve yükümlülükleri ile ilgili çeşitli süre hükümleri düzenlenmiştir. (…) Vergi hukukunda süreler yasama organınca, yürütme organınca ya da yargı organlarınca saptanabilir. (41) Mücbir sebep vergileme ile ilgili olarak kanunen veya idarece tespit edilmiş olan süreleri durdurur. Duran süren bir sebebin ortadan kalkmasından sonra yeniden işlemeye başlar. (42)

VUK 15. maddesinde yer alan; “13 üncü maddede yazılı mücbir sebeplerden her hangi birinin bulunması halinde bu sebep ortadan kalkıncaya kadar süreler işlemez.” ifadesi kapsamında, VUK kapsamında yer alan vergisel ödevler kapsamındaki süreler yönünden mücbir sebep süresince sürelerin işlemeyeceği konusunda tereddüt bulunmamaktadır.

Vergi Hukukunda mücbir sebep, vergilerin tarh, tebliğ ve tahakkuk aşamalarının öngörüldüğü Vergi Usul Kanunu’nda düzenlenmiş olmakla birlikte, vergilerin tahsiline ilişkin 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanun’dan (AATUHK) doğan ödeme emri, haciz gibi tahsil işlemleri yönünden ve vergi mahkemelerinde dava açma süresi yönünden, mücbir sebebin, durdurucu etkisinin bulunup bulunmadığı hususu gerek doktrinde gerekse yargı uygulamasında tartışmalıdır.

2.1.4.1. 6183 Kanundaki Süreler Yönünden Etkisi

6183 sayılı Kanunun “Tebliğler ve müddetlerin hesaplanması” 8’inci maddesinde: ”Hilafına bir hüküm bulunmadıkça bu kanunda yazılı müddetlerin hesaplanmasında ve tebliğlerin yapılmasında Vergi Usul Kanunu hükümleri tatbik olunur.” ifadelerine yer verilmiştir.

Öğretide; 6183 sayılı Kanunun 8’inci maddesinde, sürelerin hesaplanması ile ilgili göndermenin, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun “Sürelerin Hesaplanması” başlıklı 18’inci maddesi ile sınırlı olmadığı ve ödeme emri, haciz gibi tahsil işlemleri yönünden VUK 13 ve 15’inci maddelerinin geçerli olduğu ve mücbir sebeplerin meydana gelmesi durumunda 6183 sayılı Kanunda yer alan sürelerin işlemeyeceği görüşü ağırlıktadır. VUK 13 ve 15’inci maddelerinin 6183 sayılı Kanun yönünden geçerli olduğu yönündeki görüş ve gerekçelere aşağıda yer verilmiştir;

Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanunda mücbir sebeple ilgili bir hükme yer verilmemiş olmakla birlikte aynı kanunun 8. maddesinde sürelerin hesaplanmasında ve tebliğlerin yapılmasında Vergi Usul Kanunu hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir. Doktrin ve uygulamada bu yollamanın sadece Vergi Usul Kanununun 18. maddesinde yer alan sürelerin hesaplanmasına ilişkin hükmü değil, 13 ila 18. maddelerin yer aldığı üçüncü bölümün tamamını kapsadığı görüşü kabul edilmektedir. (43)

2577 sayılı Kanunda mücbir sebeplerin süreleri durduracağı konusunda hüküm yoktur. Buna karşılık 6183 sayılı Kanundaki süreler 8’inci maddesi delaletiyle Vergi Usul Kanunu hükümlerine tâbidir Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre ise mücbir sebebin bulunduğu durumlarda sürenin işlememesi lazımdır. Ödeme emri ve ihtiyati hacze karşı dava açma süresi 6183 sayılı Kanuna tabi olunca, Vergi Usul Kanununda belirtilen esaslar dâhilinde mücbir sebep halinde bu sürenin uzayacağının kabulü gerektiği sonucuna ulaşılabilir. (44)

6183 sayılı Kanunun 8’inci maddesinde, sürelerin hesaplanması ile ilgili gönderme, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 18’inci maddesinin başlığının “Sürelerin Hesaplanması” olması sebebiyle yalnızca bir maddeden yapılmış izlenimini vermektedir. Oysa; aynı Kanunun, 13’üncü maddede yazılı mücbir sebep hallerinde sürenin işlemeyeceğini öngören 15’inci maddesi de, sürelerin hesabı ile ilgilidir. Dolayısıyla, 6183 sayılı Kanunun 8’inci maddesinde, sürelerin hesaplanması ile ilgili olarak yapılan göndermenin bu maddeye ve bu madde delaletiyle 13’üncü maddeye de yapılmış kabulü gerekir. (45)

Bu yollamanın sadece Vergi Usul Kanunu’nun 18’inci maddesinde yer alan sürelerin hesaplanmasına ilişkin hükmü değil, 14-18’inci maddelerin yer aldığı üçüncü bölümün tamamını kapsadığı kabul edilmektedir. Bu itibarla mücbir sebeplerin meydana gelmesi durumunda Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’da yer alan süreler de işlememektedir. (46)

Dolayısıyla bu görüşte olan yazarlara göre, mücbir sebeplerin meydana gelmesi durumunda 6183 sayılı Kanunda yer alan süreler işlemeyecektir.

Öğretide aksi yönde görüşte olanlara göre; VUK’da düzenlenmiş bulunan mücbir sebeplerin 6183 sayılı Kanun’a şümulü yoktur. Bu nedenle mücbir sebepler sadece VUK kapsamdaki işlemlere yönelik olarak düzenlenmiş bulunmaktadır. (47) Bu yönde Danıştay kararı da bulunmaktadır. (48)

2.1.4.2. Vergi Dava Açma Süresi Yönünden Etkisi

Türkiye’de vergi yargısı 1926 yılından başlayarak mahkeme niteliği taşımayan Maliye Bakanlığı bünyesinde bulunan Vergiler İtiraz Komisyonları ile Ankara’daki Vergiler Temyiz Komisyonu ve Danıştay tarafından yürütülmekte iken, 20.01.1982 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren, 2575 sayılı Danıştay Kanunu, 2576 sayılı Bölge İdare, İdare ve Vergi Mahkemeleri Hakkında Kanun ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunları ile 1982 yılından itibaren bağımsız mahkeme niteliğinde olan vergi mahkemeleri tarafından yürütülmeye başlanmıştır. (49)

Vergi Usul Kanunu’nda 2686 ve 2791 Sayılı Kanunlar ile düzenleme yapılmadan ve 2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu yürürlüğe girmeden önce, vergi uyuşmazlıkları ve bunların çözümüne ilişkin usul ve esaslar, Vergi Usul Kanunu hükümleri ile düzenlendiğinden; vergi uyuşmazlıkları ile ilgili sürelerin mücbir sebep hallerinde duracağı esası benimsenmişti.(50) Ancak Danıştay’da dava açma işlemi, Danıştay Kanunu hükümlerine göre yapıldığından ve bu Kanun’da mücbir sebep hallerinin süreleri durduracağına ilişkin bir hüküm bulunmadığından, mücbir sebeplerin Danıştay’da dava açma süresini etkilemediği kabul edilmekteydi. (51)

2577 sayılı Kanunda da mücbir sebebe ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu nedenle mücbir sebebin dava açma süresini durdurup durdurmayacağı konusunda gerek öğretide gerekse uygulamada tartışma devam etmektedir.

Öğretide önemli ölçüde destek bulanbir görüşe göre (52) ;VUK 13 ve 15’inci maddelerinin dava açma süresi yönünden de geçerli olduğu ve mücbir sebep halinde vergi dava süresinin işlemeyeceği savunulmaktadır. Bir diğer görüşe (53) göre ise; mücbir sebep durumunda makul bir dava açma hakkının tanınması Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde öngörülen adil yargılanma hakkının bir gereğidir. Bu yönde az da olsa verilmiş yargı kararları (54) bulunmaktadır.

Aksi yöndeki görüşe(55) göre ise; VUK 13 ve 15’inci maddelerinin dava açma süresi yönünden de geçerli olmadığı görüşündedir.

Söz konusu tartışma konularından ilki dava açma ve kanun yoluna başvurma müesseselerinin vergi ödevi niteliğini haiz olmamalarıdır. VUK’ta mücbir sebeplerle ilgili düzenleme, mücbir sebeplerin özelliklerini ortaya koyarken, “vergileme ile ilgili ödevlerin yerine getirilmesini engelleme” kıstası getirmiştir. Mücbir sebeplerin vergi yargısında geçersiz olduğunu savunan görüşlerin ve bu konudaki Danıştay kararlarının temel dayanağı, vergi davası açılmasının vergileme ile ilgili bir ödev olmadığıdır. (56) Danıştay içtihadına göre dava açma hakkı bir vergi ödevi olmadığından, vergi ödevleri ile ilgili olan ve Vergi Usul Kanununda öngörülen süreler üzerinde etkisi bulunan mücbir sebebin, dava açma süreleri işleyişini durdurması söz konusu olamaz. (57)

2577 sayılı Kanunun “Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile Vergi Usul Kanununun uygulanacağı haller” başlıklı 31. maddesinde “1. Bu Kanunda hüküm bulunmayan hususlarda; hakimin davaya bakmaktan memnuiyeti ve reddi, ehliyet, üçüncü şahısların davaya katılması, davanın ihbarı, tarafların vekilleri, feragat ve kabul, teminat, mukabil dava, bilirkişi, keşif, delillerin tespiti, yargılama giderleri, adli yardım hallerinde ve duruşma sırasında tarafların mahkemenin sukünunu ve inzibatını bozacak hareketlerine karşı yapılacak işlemler, elektronik işlemler ile ses ve görüntü nakledilmesi yoluyla duruşma icrasında Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümleri uygulanır. Ancak, davanın ihbarı Danıştay, mahkeme veya hakim tarafından re'sen yapılır. (Ek cümle: 3/11/2016-6754/22 md.) Bilirkişiler, bilirkişilik bölge kurulları tarafından hazırlanan listelerden seçilir ve bilirkişiler hakkında Bilirkişilik Kanunu ve 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun ilgili hükümleri uygulanır. 2. Bu Kanun ve yukarıdaki fıkra uyarınca Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa atıfta bulunulan haller saklı kalmak üzere, vergi uyuşmazlıklarının çözümünde Vergi Usul Kanununun ilgili hükümleri uygulanır.” hükmü yer almaktadır.

Yargılama süresinde VUK’un 13. maddesinin uygulanması gerekip gerekmediği konusunda farklı görüşler bulunmaktadır. Bunlardan birincisi VUK’un 13. maddesinin, İYUK’un 31/2. maddesi gereği, vergi ödevlerini kapsamakla birlikte, hakların kullanılması açısından da birliktelik sağlanması yönündedir. Diğer görüş ise, VUK’un 13. maddesinin vergi yargısında uygulanmayacağı yönündedir. Gerekçe olarak İYUK’un 31. maddesinin VUK’un 377, 378 ve mükerrer 378. maddeleri için geçerli olduğu, diğer hükümlerin yargılama hukukunda geçerli olmadığı ileri sürülmektedir.(58) 

Mücbir sebeplerin, vergilemeye ilişkin ödevlerin yerine getirilmesinde, sürelerin işlemesini durduran bir düzenleme olduğu Vergi Usul Kanunu hükümlerinde yer aldığından, uygulamada bu konuda herhangi bir tereddüt bulunmamakla birlikte; mücbir sebeplerin dava açma süresi üzerindeki etkisinin ne olabileceği konusunda, yukarıdaki açıklamalarımızdan anlaşıldığı üzere, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda bir hüküm bulunmaması, büyük bir eksiklik olarak göze çarpmaktadır. (59)

2.1.4.2.Yargı Kararlarına Göre Mücbir Sebebin Etkisi

Mücbir sebep müessesesi, İdari Yargılama Usulü Kanununun dava açma süreleri ile ilgili olarak da yargı nezdinde irdeleme konusu olmuş ve içtihatlar, Vergi Usul Kanunu’nda yazılı mücbir sebeplerin dava açma süresini etkilemeyeceği yönünde oluşmuştur. (60) Danıştay’ın pek çok kararı, mücbir sebebin dava açma süresine etki etmeyeceği yönündedir. Danıştay bu kararlarının çoğunda gerekçe olarak, idari yargılama hukukunda dava açma süresinin kamu düzeninden olduğunu ve hak düşürücü süre niteliğinde bulunduğunu, aynı zamanda da mücbir sebebin dava açma süresini etkileyebileceği yönünde açık bir yasal düzenlemenin bulunmadığını ifade etmiştir.(61) 

Yargı kararları incelendiğinde; “Yargı yoluna başvurma, hak arama özgürlüğünün kullanılması olup, maddi vergi hukukunun vergi yükümlülerine yüklediği vergi ödevlerinin yerine getirilmesiyle ilgisinin bulunmaması karşısında ve yukarıda değinilen düzenlemeler gereğince ağır hastalık hali vergi mahkemesinde dava açma süresine etkili bir durum oluşturmadığından…”(62) ifadesinin yaygın şekilde kullanıldığı dikkat çekmektedir.

Danıştay’ın son dönemlerdeki kararlarında “VUK 13’üncü maddedeki mücbir sebepler vergi ödevlerinin zamanında yerine getirilmesini engelleyecek türde ağır hastalık vs. haller olarak sayılmıştır. Karar düzeltme istemleri vergi ile ilgili ödevler arasında sayılamayacağından 2577 sayılı Yasanın 31. maddesinin 2. fıkrasıyla yapılan göndermenin dava açma ve karar düzeltme süresi ile ilgisinin bulunmadığı sonucuna ulaşılmaktadır.” veya “Yargı yoluna başvurma, hak arama özgürlüğünün kullanılması olup, maddi vergi hukukunun vergi yükümlülerine yüklediği vergi ödevlerinin yerine getirilmesiyle ilgisinin bulunmamasıkarşısında ve yukarıda değinilen düzenlemeler gereğince ağır hastalık hali vergi mahkemesinde dava açma süresine etkili bir durum oluşturmadığından, 2577 sayılı Yasanın 7. maddesinde yapılan göndermeden dolayı uygulanması gereken 6183 sayılı Yasanın 58. maddesiyle öngörülen yedi gün olan dava açma süresinde açılmayan davanın süre aşımı noktasından reddi yolundaki kararda sonucu itibarıyla hukuka aykırılık görülmemiştir.” denilerek konu hakkındaki yeni yargısal görüşü ortaya konmuştur. (63)

Danıştay kararlarında görüldüğü üzere, genel eğilim genellikle dava açma süresinin hak düşürücü nitelikte olması, bu yönde bir yasal düzenleme olmaması, İdari Yargılama Usulü Kanunu ile HMK’ya atıf yapılan konular arasında süreye ilişkin bir düzenlemenin yer almaması, davanın vekil aracılığı ile açılma imkânının bulunması gibi bazı gerekçelere dayanılmıştır. (64)

Bununla birlikte Danıştay'ın kimi dava daireleri, son zamanlarda vermiş oldukları kararlarında, mücbir sebebin varlığının işlemekte olan idari dava süresini durduracağını kabul etmektedirler. İdari Yargılama Usulü Kanununda öngörülmemiş olmasına karşın; söz konusu kararlarda, mücbir sebep hallerinde dava açma süresinin işlemeyeceğinin genel hukuk kuralı olduğu (65) veya doğal afet gibi kişilerin iradeleri ile değiştirilmesi ya da önlenmesi olanaksız durumlarda, mücbir sebep hali nazara alınmayarak, dava açma süresinin işleyeceğini kabul edilmesinin haklı bir nedeni olamayacağı (66) gerekçelerine dayanılarak, bu sonucuna varılmaktadır. (67)Danıştay Yedinci Dairesinin bir kararında(68)hak arama özgürlüğükavramına vurgu yapılarak, Danıştay Dördüncü Dairesinin bir kararında;(69)dava açma süresinin işlediğini kabul etmenin haklı bir nedeni olamayacağıgerekçesiyle mücbir sebep durumunda dava açma süresinin işlemeyeceği sonucuna ulaşılmıştır. Danıştay Üçüncü Dairesi bir kararında (71); uzlaşma başvurusunun vergi ödevi ile ilgisinin bulunmadığı ve bu nedenle VUK 13 ve 15.madde hükümlerinin uygulanamayacağı, ancak uzlaşma başvurusunun “bir hakkın kullanımı” niteliğinde olduğu ve kanunla öngörülmemiş olsa da mücbir sebep hallerinde idareye başvuru için öngörülen sürelerin işlemeyeceğinin genel hukuk kuralı olduğu ifade edilmiştir.

Eski tarihli bir kararında Danıştay, dava açma süresinin  son  gününün,  27  Mayıs  1960  tarihi  olan  bir davada, “Devrim harekatı”nın yapılmış olması ve o gün resmi dairelerin  tatil edilmesi nedeniyle ertesi gün açılan davayı kabul etmiştir. (72)

Vergi uyuşmazlıkları için açılacak davaların süresinin, mücbir sebep nedeniyle uzamasının mümkün olup olmadığı konusunda, literatürde ve yargı kararlarında birlik olmaması; hem VUK’da mücbir sebeplerle ilgili düzenlemelere hakim olan, mücbir sebeplerin sadece vergi ödevlerinin yerine getirilmesinde karşılık bulan bir düzenleme olduğu yönündeki görüşten, hem de vergi yargısının temel kaynağı olan İYUK’da mücbir sebeplerin dava açma süresine etkisine net bir biçimde yer verilmemiş olmasından kaynaklanmaktadır. (73)

2.2. Gümrük Mevzuatı Yönünden

Gümrük vergisinden kaynaklanan uyuşmazlıkların (yargı yoluyla) çözümünde geçerli olan belirleyen temel kanun, İdari Yargılama Usulü Kanunu’dur. Bu kanunda düzenlenmeyen, hâkimin davaya bakmaktan memnuiyeti ve reddi; ehliyet; üçüncü şahısların davaya katılması; davanın ihbarı; tarafların vekilleri; feragat ve kabul; teminat; mukabil dava; bilirkişi; keşif; delillerin tespiti; yargılama giderleri; adli yardım ve duruşma sırasında taraftarın mahkemenin sükûnunu ve inzibatını bozacak hareketlerine karşı yapılacak işlemler ile elektronik işlemlerde 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu uygulanmaktadır. (74)

4458 sayılı Gümrük Kanununun (GK) 242. maddesinin 1. fıkrasında, yükümlülerin, kendilerine tebliğ edilen gümrük vergileri, cezalar ve idari kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içinde bir üst makama, üst makam yoksa aynı makama verecekleri bir dilekçe ile itiraz edebilecekleri; 2. fıkrasında, idareye intikal eden itirazların otuz gün içinde karara bağlanarak ilgili kişiye tebliğ edileceği; 4. fıkrasında ise, itirazın reddi kararlarına karşı, işlemin yapıldığı yerdeki idari yargı mercilerine başvurulabileceği hükme bağlanmıştır.

GK’da mücbir sebepler nedeniyle sürelerin uzayacağına dair pek çok hüküm bulunmaktadır. Bununla birlikte bu sebeplerin ne olduğuna dair hiçbir belirleme yapılmamıştır. (75)

Gümrük Kanununda itiraz süresi ve dava sürelerine ilişkin düzenlemelerde mücbir sebep yönünden bir hüküm bulunmazken, Gümrük Yönetmeliği'nin (GY) "Süre ve Süre Uzatımı" başlıklı 31. maddesinde, Gümrük Kanunu’nda belirtilen sürelerin mücbir sebep ve beklenmeyen hallerden herhangi birinin bulunması halinde bu sebep ortadan kalkıncaya kadar bu sürelerin işlemeyeceği ifade edilmiştir.

Gümrük Yönetmeliğinin "Süre ve Süre Uzatımı" başlıklı 31. maddesinde; kanunda belirtilen sürelerin aksine bir hüküm bulunmadıkça uzatılamayacağı veya ertelenemeyeceği; ancak, mücbir sebep ve beklenmeyen hallerden herhangi birinin bulunması halinde bu sebep ortadan kalkıncaya kadar bu sürelerin işlemeyeceği, süresi dışında yapılan müracaatlarda, mücbir sebep ve beklenmeyen hallerin süresi içerisinde meydana geldiğini kanıtlayan belge ibrazı halinde ilgili gümrük idaresince mücbir sebep ve beklenmeyen hallere ilişkin olarak ibraz edilen belgelere göre ek süre verileceği, mücbir sebep ve beklenmeyen hallerin; doğal afetler (yangın, yer sarsıntısı, su basması, don, fırtına, kasırga v.b), kanuni grev ve lokavtlar, genel salgın hastalık, kısmi veya genel seferberlik ilanı, devletçe konulan yasaklar, abluka veya savaş hali, terör, ağır kaza, ağır hastalık ve tutukluluk, yükümlü firmanın iflası veya şahıs firmalarında firma sahibinin ölümü, yükümlü firmanın faaliyetinin kamu otoritelerince durdurulması, yükümlünün iradesi dışında meydana gelen ve müdahalesiyle önlenemeyecek diğer durumlar olduğu belirtilmiştir.

Vergi Usul Kanunu 13 ve 15.maddelerinde VUK kapsamındaki vergiler yönünden mücbir sebep bulunan hallerde vergisel ödevlere ilişkin süreler kanun hükmü uyarınca durmakta iken, Gümrük Yönetmeliğinin 31. maddesi uyarınca, gümrük kanununda öngörülen sürelerin sadece mücbir sebep durumunda değil beklenmeyen hal durumlarında da sürelerin işlemeyeceği öngörülmüştür.

Mücbir sebeplerin idari itiraz süresini etkileyip etkilemeyeceği hususunu GY’nin 31/1 ve 31/2’nci maddeleri hükümlerine göre netleştirmek mümkündür. Buna göre mücbir sebep ve beklenmeyen hallerden herhangi birinin bulunması halinde idari itiraz süresi, bu sebep ortadan kalkıncaya kadar işlemez (GY m.31/1). İdari itiraz başvurusunun süresi dışında yapılması halinde, itiraz süresi içinde meydana gelen mücbir sebepleri ya da beklenmeyen halleri kanıtlayan belge ibraz edilmesi halinde gümrük idaresince ek süre verilecektir (GY m.31/2) Özetle, GY hükümleri uyarınca mücbir sebepler, 15 günlük, idari itiraz süresini uzatır. (76)

Danıştay Yedinci Dairesi bir kararında (77); “mücbir sebebinitirazda bulunma hakkının kullanılmasını olanaksız kılacak ağırlıkta olması” gerektiğiifade edilmiştir.(78) Diğer taraftan, söz konusu karardan Yönetmelik hükmününsadece idari itiraz süreci ile sınırlı mı olduğu yoksa zorunlu idari başvuru sonrası dava süresi için de geçerli olduğu hususu tam anlaşılamamakta ise de, Danıştay Yedinci Dairesinin bir başka kararı ile;(79) 2577 sayılı Kanunda, rahatsızlık nedeniyle dava açma süresinin uzayacağına ilişkin bir düzenlemeye yer verilmediği ve davanın otuz günlük dava açma süresi geçirilerek açıldığı gerekçesiyle davayı süre yönünden reddeden Vergi Mahkemesi kararı onanmış olup, bu karardan Gümrük Yönetmeliğindeki mücbir sebep düzenlemesinin dava açma süresi için değil, Gümrük Kanununda öngörülen idari süreler için geçerli kabul edildiği anlaşılmaktadır.

Nadir deolsa yargılama süresinin mücbir sebep halinde işlemeyeceği yönünde Danıştay Yedinci Dairesinin kararı da bulunmaktadır. (80) Kararda İdari Yargılama Usulü Kanununda dava açma ve kanun yoluna başvurma sürelerini durduran sebeplerin sayıldığı, ancak, hastalık halinin bunlar arasında gösterilmediği, “bununla birlikte;  söz konusu sürelerin  mücbir  sebep  sayılan  durumların varlığı halinde işlememesinin, hak arama  özgürlüğünün  niteliği ve önemi itibariyle gerekli olduğu, hak arama özgürlüğünün kullanılması bakımından,  kişinin iradesi dışında gelişen afet ve felaketler, savaş hali ve benzeri durumlarla, bu hakkın  kullanmasını  olanaksız kılan çok ağır hastalık halleri, mücbir sebebe örnek olarak sayılmıştır.

2.3. Mücbir Sebebin Sürelere Etkisine İlişkin Diğer Yargı Kararları

2.3.1. Danıştay Kararları

Danıştay Üçüncü Dairesi bir kararında (81), mücbir sebebin uzlaşmaya başvuru süresini durdurmayacağı yönünde karar vermiştir.

Danıştay Dördüncü Dairesi bir kararında (82), memur eylemi nedeniyle vergi daireleri kapalı olsa da 6183 sayılı Kanunun 41.maddesi kapsamında alternatif ödeme imkanları bulunduğu gerekçesiyle memur eyleminin tek başına mücbir sebep olarak kabulünün mümkün olmadığı yönünde karar vermiştir.

Danıştay Dördüncü Dairesi bir kararında (83), şirket müdürünün tutuklu olmasının şirket yönünden mücbir sebep olarak kabul edilemeyeceği yönünde karar vermiştir.

Danıştay Yedinci Dairesi bir kararında (84), süresi içinde gerçekleştirilen ihracata ilişkin bedelin yükümlü kurumun iradesi dışındaki nedenlerle (yurt dışındaki firmanın ödeme güçlüğü içinde olması) süresinde yurda getirilmemesi halinin teşvik mevzuatında öngörülen anlamda bir mücbir sebep olduğuna karar vermiştir.

Danıştay Yedinci Dairesi bir kararında (85), geçici olarak yurda getirilen otomobilin, sağlık sorunları nedeniyle süresinde yurtdışı edilememesi halinin mücbir sebep kapsamında olduğu yönünde karar vermiştir.

Danıştay Yedinci Dairesi bir kararında (86), defter ve belgelerin muhasebeciden icra yoluyla geri alınması durumunun mücbir sebep kapsamında olmadığı yönünde karar vermiştir.
 
Danıştay Dokuzuncu Dairesi bir kararında (87), mücbir sebebin varlığından bahsedebilmek için alelade hasta olmanın yeterli olmadığı yönünde karar vermiştir.

Danıştay Dokuzuncu Dairesi bir kararında (88); mücbir sebep halinin deprem ve benzeri doğal afetler nedeniyle idare tarafından yükümlüler lehine olarak getirilen mücbir sebep halinin “idare lehine ve idareyi de kapsayacak şekilde uygulanamayacağı” yönünde karar vermiştir.

Danıştay Dokuzuncu Dairesinin bir kararı (89) ile; “ödeme emirlerinin 16.7.1999 tarihinde tebliğ edildiği, davanın ise 14.9.1999 tarihinde açıldığı, bu haliyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü  Kanununun  7. maddesinde öngörülen kanuni dava açma süresinin geçirildiğinin anlaşıldığı” gerekçesiyle süre aşımı yönünden reddeden  Vergi Mahkemesi kararına karşı ; kanuni olarak 13.9.1999 tarihinde dava açılması gerektiğini  bildikleri,  ancak  bu  tarihte İstanbul'da  meydana  gelen  deprem  nedeniyle dava açamadıkları ve mücbir sebep halinin söz konusu olduğu yönündeki davacının temyiz iddiaları yerinde görülmemiş ve mahkeme kararı onanmıştır.

Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun bir kararında (90); mücbir sebep; “zorlayıcı sebep (mücbir sebep), kökeni, doğal, sosyal ve hukuki olması itibarıyla failin dışında kalan, fail tarafından önlenme olanağı bulunmayan, önceden takdir ve tahmin edilemeyen olaylar” şeklinde tanımlanmış ve her ne kadar bina, mücbir sebep niteliğindeki deprem sonucunda yıkılmış ise de; bina inşaatının bitmesinden sonra,  davacının bir daire satın alarak yerleştikleri binanın, davalı idarenin, inşaat aşamasında yerine getirmesi gereken, denetim ve yaptırım uygulama görevini de içeren hizmetini kusurlu olarak işletmesi sonucu ağır hasara uğradığı ve              davalı idarenin, deprem sonucu yıkılan yapının inşaası aşamasında yürütmesi gereken  faaliyetlerini gereği gibi yerine getirmemesi suretiyle ortaya çıkan hizmet kusuru nedeniyle oluşan zararı tazminle sorumlu bulunduğu yönünde karar vermiştir.

2.3.2 Bölge İdare Mahkemesi Kararları

İstanbul Bölge İdare Mahkemesi Altıncı Vergi Dava Dairesi kararı (91) ile; “her ne kadar davacı tarafça davacının cezaevinde olduğundan bahisle 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 13. maddesinde yer alan mücbir sebep halinin mevcut olduğu ileri sürülmüşse de; 213 sayılı Yasa'nın 13. maddesinin vergi ödevlerinin yerine getirilmesine yönelik bir düzenleme olduğu, dava açma süresini düzenlemediği gibi dava açmanın bir ödev değil bir hakkın kullanılması olduğu, bunun dışında 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nda ya da 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunu'nda dava açma sürelerini mücbir sebep nedeniyle uzatan bir düzenleme bulunmadığı” gerekçesiyle davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar veren Vergi Mahkemesi kararı onanmıştır.

Ankara Bölge İdare Mahkemesi Dördüncü Vergi Dava Dairesi kararı (92) ile; “olayda, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun dava açma süreleri ile ilgili genel esasların düzenlendiği 8. maddesinde ve dava açma süreleri ile ilgili olan diğer maddelerinde, yoğun bakımda tedavi görme ya da ağır hastalık halinin dava açma süresini durduracağı ya da uzatacağı yönünde bir hükme yer verilmediği, bu nedenle, ağır hastalık halinin yasal dava açma süresini durdurmadığı ya da uzatmadığı sonucuna varıldığı, dava konusu cezalara ilişkin ihbarnamelerin dava dilekçesinde de belirtilen 19.10.2018 tarihinde davacıya tebliğ edilmesi üzerine, en geç 30 günlük dava açma süresinin sonu olan 19.11.2018 (18.11.2018 tarihi pazar gününe denk geldiğinden) tarihi mesai bitimine kadar dava açılması gerekirken,  bu sürenin bitiminden sonra 30.11.2018 tarihinde açılan davada süre aşımı bulunduğu” gerekçesiyle davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar veren Vergi Mahkemesi kararı onanmıştır.

Erzurum Bölge İdare Mahkemesi Vergi Dava Dairesi kararı (93) ile; “dava konusu ihtiyati tahakkuk kararına istinaden davacı adına düzenlenen 20160922015080000017 sayılı tahakkuk fişinin 27/04/2017 tarihinde davacıya tebliğ edilmesinin ardından 7 günlük yasal dava açma süresinin başladığı, davacı tarafından en son 04/05/2017 tarihinde davanın açılması gerekirken, bu süre geçirildikten sonra 29/05/2017 tarihinde açılan iş bu davanın süreaşımı nedeniyle esasını inceleme olanağı bulunmadığı” gerekçesiyle davanın süre aşımı nedeniyle reddine ilişkin Vergi Mahkemesi kararı;  ihbarnamenin tebliği esnasında kendisinin cezaevinde tutuklu olduğundan tebligatın 213 sayılı Kanun'da gösterilen usulüne uygun yapılmadığı, işlemlerde itiraz mercii ve sürelerinin gösterilmediği, tutukluluk halinin mücbir sebep olduğu yönündeki davacı iddiaları yerinde görülmemiş ve mahkeme kararı onanmıştır.

2.4. İdari İzin Sürelerinin Dava Süresine Etkisi

Yargı kararları incelendiğinde, “idari izinli sayılan günlerin” dava açma süresini durdurmayacağı yönünde verilmiş kararların (94) istikrar kazandığı söylenebilir. Kararların gerekçesinde; idari izinli sayılan günlerin resmi tatil olmaması ve zorunlu hizmetlerin yürütülmesi için asgari seviyede personel bulundurulması kaydıyla kamu görevlilerinin idari izinlisayılmasına karar verildiği, dolayısıyla anılan günlerde kamu hizmetinin aksamaması için yeterli sayıda personelin görevinin başında bulunduğu gerekçelerine yer verildiği görülmektedir.

SONUÇ

Süreler bir hakkın kullanılması ya da ödev veya yükümlüklerin yerine getirilmesi hususunda bireylere kimi zaman hak kazandırmakta kimi zaman da hakkın düşmesine sebep olmaktadır.

Hak arama özgürlüğü ve yükümlülüklerin yerine getirilmesi hususunda, kişilerin elinde olmayan ve kendileri dışında cereyan eden sebepler dolayısıyla hukuki kayıplara uğramaları, hukukun genel ilkelerinden hakkaniyet ilkesine de aykırılık teşkil etmektedir.

Vergi Hukukunda mücbir sebep, vergilerin tarh, tebliğ ve tahakkuk aşamalarının öngörüldüğü Vergi Usul Kanunu’nda düzenlenmiş olmakla birlikte, vergilerin tahsiline ilişkin 6183 sayılı Kanundan doğan ödeme emri, haciz gibi tahsil işlemlerini ve vergi mahkemelerinde dava açma süresini etkileyip etkilemeyeceği hususu gerek doktrinde gerekse yargı uygulamasında tartışmalıdır.

Yargı kararları irdelendiğinde, VUK 13 ve 15. maddelerinin vergi ödevlerinin yerine getirilmesiyle ve uygulama alanının 213 sayılı Kanunla sınırlı olduğu, yargılama usul kanunu olan 2577 sayılı Kanunda açık düzenleme bulunmaması nedeniyle mücbir sebebin dava açma süresini durdurmayacağı yönünde ağırlık kazandığı görülmektedir. Diğer taraftan azımsanmayacak kadar sayıda hak arama özgürlüğü”, “dava açma süresinin işlediğini kabul etmenin haklı bir nedeni olamayacağı”, “mücbir sebep hallerinde idareye başvuru için  öngörülen  sürelerin  işlemeyeceğinin  genel  hukuk  kuralı olduğu”, “adil yargılanma hakkı ve mahkemeye başvuru hakkı” kapsamında mücbir sebebin dava açma süresini durduracağı yönünde kararların verildiği de görülmektedir.

Gümrük Kanununda itiraz süresi ve dava sürelerine ilişkin mücbir sebep yönünden bir hüküm bulunmamaktadır. Yargı kararlarına bakıldığında, Gümrük Yönetmeliği'nin 31. maddesindeki mücbir sebep düzenlemesinin Gümrük Kanununda öngörülen idari süreler için geçerli olduğunu ve dava açma süresi için geçerli olmadığını söyleyebiliriz.

26 Mart 2020 gün ve 31080 sayılı Resmi Gazete’nin mükerrer sayısında yayımlanan 25.3.2020 gün ve 7226 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun Geçici 1’inci maddesinin 1’inci fıkrasıyla, Covid-19 (Coronavirüs19) salgın hastalığının ülke çapında etkili olması ve yargı alanındaki hak kayıplarının önlenmesi amacıyla, “bir hakkın doğumu, kullanılması veya sona ermesine ilişkin tüm süreler”, 13 Mart 2020 tarihinden (bu tarih dahil) 30 Nisan 2020 tarihine kadar (bu tarih dahil) durdurulmuştur.

7226 sayılı Kanun ile yapılan düzenlemenin geçici bir koruma sağlayacağı açıktır. “Hakkın kullanılmasını engelleyecek nitelikte mücbir sebep durumlarında bir hakkın doğumu, kullanılması veya sona ermesine ilişkin tüm sürelerin işlemeyeceği”  şeklinde yapılacak kalıcı bir yasal düzenleme ile söz konusu tartışmanın sona erdirilmesinde fayda bulunmaktadır.   

- ARICA Mehmet Nadir,  213 Sayılı Vergi Usul Kanunu, Ankara, Yeni Cenap Matbaası, 1989.
- TAY Ethem E., İdare Hukuku, 4. Baskı, Turhan Kitabevi, Ankara, 2014.
- BALCI Mustafa, Türk Vergi Hukukunda Mücbir Sebep ve Sürelere Etkisi, Kazancı Hakemli Hukuk Dergisi, (2009/ocak-şubat), sayı 53-54, s.229-243.
- BALCI Mustafa, Türk Vergi Yargısı ve Vergi Mahkemeleri, Kazancı Hakemli Hukuk Dergisi, 2009, sayı 55-56, s.220-232.
- BATUN Övül Çölgezen, Vergi Hukukunda Süreler, Yüksek Lisans Tezi , İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 2012.
- BERBER Şayan, Türk Vergi Hukukunda Mücbir Sebep Ve Zor Durum, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 2014.
- CANDAN Turgut, Açıklamalı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun, Ankara: Maliye ve Hukuk Yayınları, 2007.
- CANDAN Turgut, Açıklamalı İdari Yargılama Usulü Kanunu, 4.Baskı, Ankara: Adalet Yayınevi, 2011.
- ÇEKİN Ertuğrul, Türk Vergi Hukukunda Mücbir Sebep, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2016.
- EREN Fikret, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Yetkin Yayınları, 22.Bası, Ankara, 2017.
- EROL, Ahmet, Mükellef Hakkı Olarak Mücbir Sebepler ve Sonuçları, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, 2012, sayı 103, S.199-222
- GÖK Özgecan, Gümrük Vergisinden Kaynaklanan Uyuşmazlıklar, Yetkin Yayınları, Ankara, 2019, s335.
- GÖZÜBÜYÜK A. Şeref , Yönetsel Yargı, 11. Bası, Turhan Kitabevi, Ankara, 1997.
- GÜNDAY Metin, İdare Hukuku, İmaj Yayıncılık, Ankara, 1997.
GÜNDÜZ, F. Ebru, Mücbir Sebebin İdari Dava Açma Süresine Etkisi, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt:23, 2019, Sayı 2, s.237-266. HEPER Fethi / DÖNMEZ Recai, Vergi Hukuku, Anadolu Üniversitesi Yayın No:1536, Açıköğretim Fakültesi Yayın No:817, Eskişehir 2006.
- KARAKOÇ Yusuf,  Genel Vergi Hukuku, 2.Baskı, Ankara: Yetkin Yayınları, 2019.
- KIZILOT Şükrü / KIZILOT Zuhal, Vergi İhtilafları ve Çözüm Yolları, Ankara: Yaklaşım Yayıncılık,10.Baskı,2015.
- KÖRPINAR Ersin, Vergi Yargılama Hukukunda Vergi Usul Kanununun Uygulanacağı Haller, Yüksek Lisans Tezi, Zirve Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Gaziantep, 2015.
- KUMKALE Rüknettin,Vergi ve Muhasebe Sözlüğü,3. Baskı,Seçkin Yayıncılık,Ankara, 2014.
OYTAN Muammer, Hizmet Kusuru Nedeniyle İdarenin Sorumluluğu ve Mücbir Sebep Anlayışındaki Gelişmeler,, T.C. Adalet Bakanlığı Yayın İşleri Dairesi Başkanlığı, Bilgi Serisi:4, Ankara, 1999.
- ÖNCEL Mualla/ ÇAĞAN Nami/ KUMRULU Ahmet/ GÖKER Cenker, Vergi Hukuku, 28.Bası, Ankara: Turhan Kitabevi, 2019.
- ÖZBALCI Yılmaz, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun Yorum ve Açıklamaları, Oluş Yayıncılık, Ankara, 2004, s.146.
- ÖZBALCI Yılmaz ,Vergi Usul Kanunu Yorum ve Açıklamaları, Oluş Yayıncılık, Ankara,2003.
- ÖZTÜRK Tuba, İş Hukukunda Mücbir Sebep, Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 2011.
- PARLAK  Mehmet Ali, Türk Vergi Hukukunda Mücbir Sebep Ve Zor Durum, Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 2006.
- REİSOĞLU Safa, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 21.Bası, İstanbul, 2010, s.345.
- TOKTAŞ Nihat, Davacı ve Vekilinin Ağır Hastalık Halinin İdari Dava Açma Sürelerine Etkileri, Yaklaşım Dergisi Mart 2005, s.292-296.
- YERCİ Cahit , Gümrük Hukuku Ve Davaları, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2019.
- YILDIRIM Turan,  Danıştay Kararlarında Mücbir Sebep Kavramı, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, Cilt:25, Sayı: 2, Prof. Dr. Ferit Hakan Baykal Armağanı, Aralık 2019.
- YILMAZ Kazım, Türk Vergi Hukuku, Değiştirilmiş 3. Baskı, Ce-Ka Yayınları.
- ELEKTRONİK ORTAMDAKİ KAYNAKLAR
- ALPASLAN Nazlı Gaye, Vergi Usul Hukuku Uygulamasında: Mücbir Sebepler, http://www.muhasebetr.com/yazarlarimiz/nazligayealpaslan/0140/,
- DOĞRUSÖZ Bumin, Mücbir sebepler ve mükellef hakları, https://www.dunya.com/kose-yazisi/mücbir-sebepler-ve-mukellef-haklari/336938, (erişim tarihi 07/04/2020).
- CANDAN Turgut, Covid-19 Salgınının İdari Yargı Sürelerine Etkisi,  https://turgutcandan.com/2020/03/26/covid-19-salgininin-idari-yargi-surelerine-etkisi/, https://turgutcandan.com/2020/03/26/covid-19-salgininin-idari-yargi-surelerine-etkisi/, (erişim tarihi 07/04/2020).
- CANDAN Turgut, , COVİD-19 Salgınının Vergide Uzlaşma Sürelerine Etkisi, https://turgutcandan.com/2020/03/27/covid-19-salgininin-vergide-uzlasma-surelerine-etkisi/, https://turgutcandan.com/2020/03/26/covid-19-salgininin-idari-yargi-surelerine-etkisi/, (erişim tarihi 07/04/2020).
- CANDAN Turgut,  COVİD-19 Salgını, Mücbir Sebep Hali Ve 518 Sıra Nolu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği,https://turgutcandan.com/2020/04/12/covid-19-salgini-mucbir-sebep-hali-ve-518-sira-nolu-vergi-usul-kanunu-genel-tebliği, (erişim tarihi 12/04/2020).
- ILICA Zeynel, Vergi Hukukunda Mücbir Sebep, https://www.ilicahukuk.com/post/vergi-hukukunda-m%C3%BCcbir-sebep (erişim tarihi 13/04/2020).
- Türk Dil Kurumu, https://sozluk.tdk.gov.tr/
- Vikipedi, 2019-20 koronavirüs pandemisi, https://tr.wikipedia.org/wiki/2019-20_koronavir%C3%BCs_pandemisi. (erişim tarihi 13/04/2020).

FAYDALINALAN YARGI KARARLARI
DANIŞTAY KARARLARI
- Dan. İçt.Bir.Kur., 11.12.2018 tarih ve E: 2013/3, K: 2019/1 sayılı kararı.
- Dan. İ.D.D.K, 08/10/2012 gün ve E:2008/2392, K:2012/ 1445 sayılı kararı.
- Dan. V.D.D. K., 13.12.2017 tarih ve E:2017/428, K:2017/636 sayılı kararı.
- Dan. 3.D. 03.05.1994 tarih ve E:1993/1983, K: 1994/1425 sayılı kararı.
- Dan. 3D., 15.10.1997, E: 1996/1119, K: 1997/3410 sayılı kararı.
- Dan. 3.D., 15.10.2006 tarih ve E:1488 ve K: 2447 sayılı kararı.
- Dan. 3.D.,15.10.2008 tarih ve   2007/4923 ve  2008/3005 sayılı kararı.
- Dan. 3.D., 23.11.2012 tarih ve 2010/7243 ve 2012/3910 sayılı kararı.
- Dan. 3.D., 28.12.2015 tarih ve   2014/8990 ve  2015/10177 sayılı kararı.
- Dan. 3.D.,23.5.2017 tarih ve  2016/2226 ve  2017/4119 sayılı kararı.
- Dan. 4D., 09.12.1987, E:1986/5180, K: 1987/3671 sayılı kararı.
- Dan. 4D., 02.04.1989, E:1989/2535, K: 1990/1153 sayılı kararı.
- Dan. 4.D. 20.06.1996 tarih ve E:1995/6180 ve K: 1996/2695 sayılı kararı
- Dan.,4.D, 20.6.1996tarih ve E: 1995/6176, 1996/2691 sayılı kararı.
- Dan.,4.D, 31.10.1997 tarih ve E:1996/5596  K:1997 /3900  sayılı kararı.
- Dan. 4.D. 23.06.2004 tarih ve E:2004/178 K: 2004/1479  sayılı kararı.
- Dan. 4.D., 14.6.2011 tarih ve E: 2009/4365 ve K: 2011/5306 sayılı kararı.
- Dan. 4.D., 22.12.2010 tarih ve   2010/3174 ve  2010/6534 sayılı kararı.
- Dan. 4.D.,15.10.2008 tarih ve  2007/3481 ve 2008/3636 sayılı kararı.
- Dan. 4.D.,13/02/2017 tarih ve  E: 2017/122 ve K:2017/1530 sayılı kararı.
- Dan. 6.D., 14/10/2019  tarih ve E: 2019/18755 ve K: 2019/9277 sayılı kararı.
- Dan. 7.D., 19.11.1985 tarih ve E:1984/4171, K:1985/1985 sayılı kararı,
- Dan. 7.D. 10.01.1994 tarih ve E:1991/3407 ve K: 1994/66 sayılı kararı.
- Dan. 7.D., 4.2.1997 tarih ve  E: 1996/2050 ve K:1997/402 sayılı kararı.
- Dan. 7.D. 24.03.1999 tarih ve E:1999/653, K:1999/1305 sayılı kararı.
- Dan.,7.D, 10/12/2019 tarih ve E: 2016/6790, K: 2019/6539 sayılı kararı.
- Dan.,7.D, 28/03/2019 tarih ve 2016/7057, K: 2019/2105 sayılı kararı.
- Dan.,7.D, 18.01.2011 tarih ve E: 2009/7447, K: 2011/79 sayılı kararı.
- Dan. 7.D, 20.05.2004 tarih ve E:2001/753, K: 2004/1382 sayılı kararı.
- Dan. 7.D, 21.01.1998 tarih ve E:1997/4425, K: 1998/140  sayılı kararı.
- Dan. 7.D 12.04.2004 tarih ve E:2001/4013 K: 2004/963  sayılı kararı.
- Dan. 8.D., 17/05/2017 tarih ve  E: 2016/14156 ve K: 2017/3978  sayılı kararı.
- Dan. 9.D., 27.2.2001 tarih ve   E: 1999/2242 ve K:2001/660 sayılı kararı.
- Dan. 9D.,1.10.2002 tarih ve E:2000/3167, K:2002/3768 sayılı kararı,
- Dan. 9.D, 02.10.2002 tarih ve E:2000/1835, K: 2002/3812 sayılı kararı.
- Dan. 9D.,1.10.2002 tarih ve E:2000/3167, K:2002/3768 sayılı kararı.
- Dan. 9.D. 07.06.2007 tarih ve E:2007/5007, K:2007/2230 sayılı kararı.
- Dan. 10.D., 19.6.1996 tarih ve E:1996/4851, K:1996/3756 sayılı kararı,
- Dan. 10.D., 12/11/2015 tarih ve  E: 2015/4583 ve K:2015/4912 sayılı kararı.
- Dan. 11.D., 22.4.2004 tarih ve  E:  2001/570 ve K:2004/1942 sayılı kararı.

BÖLGE İDARE MAHKEMESİ KARARLARI
- Erzurum BİM. V.D.D., 05/04/2017 tarih ve E: 2017/29 ve K: 2017/299 sayılı kararı.
- Gaziantep BİM. Birinci V.D.D., 12/10/2017 tarih ve E: 2017/943, K:2017/1480 sayılı kararı.
- İstanbul BİM. Beşinci V.D.D., 11.10.2017 tarih ve E:2017/4698; K:2017/3876 sayılı kararı.
- İstanbul BİM. Altıncı V.D.D.,  23/05/2018 tarih ve 2018/618, K: 2018/1469 sayılı kararı.
- Ankara BİM. Dördüncü V.D.D., 16/04/2019 tarih ve 2019/362, K: 2019/708 sayılı kararı.
- Erzurum BİM. V.D.D., 19/04/2018 tarih ve 2018/380, K 2018/333 sayılı karar
(1) “24 Mart 2020 günlü Resmi Gazete’nin mükerrer 31078 sayısında yayımlanan 518 sayılı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğiyle, Hazine ve Maliye Bakanlığı (Gelir İdaresi Başkanlığı), Çin Halk Cumhuriyeti’nin Vuhan kentinde ortaya çıkan ve birçok ülkeye ve bu arada ülkemize de yayılan Koronavirüs (COVID-19) salgınından ve bu salgın dolayısıyla alınan önlemlerden doğrudan etkilenen kimi mükelleflerin kimi vergi ödevleriyle ilgili bildirme, oluşturma, imzalama, sisteme yükleme, beyanname verme ve tahakkuk eden vergilerini ödeme süreleri bakımından mücbir sebep hali ilan etmiş bulunmaktadır.”, Turgut Candan, COVİD-19 Salgını, Mücbir Sebep Hali Ve 518 Sıra Nolu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği,https://turgutcandan.com/2020/04/12/covid-19-salgini-mucbir-sebep-hali-ve-518-sira-nolu-vergi-usul-kanunu-genel-tebliği, (erişim tarihi 12/04/2020); “Buna göre genel tebliğ de Ticari, zirai ve mesleki kazanç yönünden gelir vergisi mükellefiyeti bulunan mükelleflerin, Koronavirüs salgınından doğrudan etkilenen ve ana faaliyet alanı itibarıyla; alışveriş merkezleri dahil perakende, sağlık hizmetleri, mobilya imalatı, demir çelik ve metal sanayii, madencilik ve taş ocakçılığı, bina inşaat hizmetleri, endüstriyel mutfak imalatı, otomotiv imalatı ve ticareti ile otomotiv sanayii için parça ve aksesuar imalatı, araç kiralama, depolama faaliyetleri dahil lojistik ve ulaşım, sinema ve tiyatro gibi sanatsal hizmetler, matbaacılık dahil kitap, gazete, dergi ve benzeri basılı ürünlerin yayımcılık faaliyetleri, tur operatörleri ve seyahat acenteleri dahil konaklama faaliyetleri, lokanta, kıraathane dahil yiyecek ve içecek hizmetleri, tekstil ve konfeksiyon imalatı ve ticareti ile halkla ilişkiler dahil etkinlik ve organizasyon hizmetleri sektörlerinde faaliyette bulunan mükellefler ve Ana faaliyet alanı itibarıyla İçişleri Bakanlığı’nca alınan tedbirler kapsamında geçici süreliğine faaliyetlerine ara verilmesine karar verilen işyerlerinin bulunduğu sektörlerde faaliyette bulunan mükelleflerin 01/04/2020 ila 30/06/2020 (bu tarihler dâhil) tarihleri arasında mücbir sebep halinde olduğunun kabul edilmiştir.” Zeynel Ilıca, Vergi Hukukunda Mücbir Sebep, https://www.ilicahukuk.com/post/vergi-hukukunda-m%C3%BCcbir-sebep (erişim tarihi 13/04/2020).
(2) Gelir İdaresi Başkanlığının 31.03.2020 tarih ve  29537098-010.06.01(66)-E.41721 sayılı iç genelgesinde ;”Bu hüküm uyarınca, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununda taraflar bakımından belirlenen süreler ve bu kapsamda hakim tarafından tayin edilen süreler, 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu kapsamında cezada indirim talep etme, uzlaşma başvurusu, kanun yolundan vazgeçme süreleri, dava açma süreleri gibi bir hakkın doğumu, kullanımı ve sona ermesine ilişkin süreler 30/4/2020 tarihine kadar durmuş bulunmaktadır. Diğer taraftan, 6183 Sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun kapsamında ise işlemeler ve süreler 30/04/2020 tarihine kadar durmuş bulunmaktadır” ifadelerine yer verilmiştir.
(3) 7226 sayılı Kanunun idari yargıdaki sürelere etkisine ilişkin değerlendirme için bkz; Turgut Candan, Covid-19 Salgınının İdari Yargı Sürelerine Etkisi, https://turgutcandan.com/2020/03/26/covid-19-salgininin-idari-yargi-surelerine-etkisi/, (erişim tarihi 04/04/2020), Turgut Candan , COVİD-19 Salgınının Vergide Uzlaşma Sürelerine Etkisi, https://turgutcandan.com/2020/03/27/covid-19-salgininin-vergide-uzlasma-surelerine-etkisi/, (erişim tarihi 04/04/2020).
(4) Tuba Öztürk, İş Hukukunda Mücbir Sebep, Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İstanbul, 2011.
(5) Ejder Yılmaz, Hukuk Sözlüğü, Yetkin Yayınevi, Ankara, 2004, s.1363; Türk Dil Kurumu tarafından; “Herhangi bir kimse tarafından alınacak önlemlere karşı, önüne geçilmesi olanaksız, borcun yerine getirilmesine engel, borçlunun iradesi dışında beklenmedik olaylar” şeklinde tanımlanmış, https://sozluk.tdk.gov.tr/, (erişim tarihi 04/04/2020); bir başka tanımda ise; “Kişinin dışında meydana gelen ve kendisinin hiçbir müdahalesi, kusuru bulunmayan sebepler. Geçerli sebep. Örneğin doğal afetler” olarak ifade edilmiştir. Rüknettin Kumkale, Vergi ve Muhasebe Sözlüğü 3. Baskı,  Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2014, s.352.
(6) Parlak, Mehmet Ali, Türk Vergi Hukukunda Mücbir Sebep Ve Zor Durum, Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 2006, s.4.
(7) Mualla Öncel/Nami Çağan/Ahmet Kumrulu/Cenker Göker, Vergi Hukuku, 28.Bası, Ankara: Turhan Kitabevi, 2019, s.128; “Mücbir sebep kavramı ne Medeni Kanunumuzda ne Borçlar Kanunumuzda ne de diğer kanunlarda tanımlanmamıştır. Doktrinde ise çeşitli tanımlara yer verilmiştir. Bir tanıma göre mücbir sebep; dış kuvvetlerin sonucu olan, borçlunun işletmesiyle bağlantılı bulunmayan, önceden görülemeyen, kaçınılmaz ve mutlak bir şekilde borcun ifasını engelleyen (borca aykırı davranışa sebep olan) olaydır.” ÖZTÜRK’ten görüldü, a.g.t. s.5, Safa Reisoğlu, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 21.Bası, İstanbul, 2010, s.345; “Mücbir sebep, önceden göz önüne alınmasına ve bunun sonucu olarak ortadan kaldırılması olanak bulunmayan ve dış bir etkiden ileri gelen, kişinin iradesi ve kusuru dışında gerçekleşen olay zorlayıcı neden ya da borçluyu borcundan kurtaran bir olaydır.” Şükrü Kızılot/ Zuhal Kızılot, Vergi İhtilafları ve Çözüm Yolları, Ankara: Yaklaşım Yayıncılık,10.Baskı,2015, s.398; “Mücbir sebep sadece vergi hukuku alanında değil diğer hukuk dallarında da karşımıza çıkan genel bir hukuk terimidir. Genel bir hukuk terimi olarak mücbir sebep, kişilerin önceden öngörebilmelerine olanak bulunmayan, dış etkiler sonucu meydana gelen olayları ifade eder. Bu olaylar deprem, sel, fırtına gibi doğal olaylar olabileceği gibi savaş, ayaklanma, devrim, genel grev türünden toplumsal olaylar da olabilir.” Fethi Heper/Recai Dönmez, Vergi Hukuku, Anadolu Üniversitesi Yayın No:1536, Açıköğretim Fakültesi Yayın No:817, Eskişehir 2006, s.148.
(8) Fikret Eren, Borçlar HukukuGenel Hükümler, Yetkin Yayınları, 22.Bası, Ankara, 2017, s.582.
(9) Turan Yıldırım,  Danıştay Kararlarında Mücbir Sebep Kavramı, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, Cilt:25, Sayı: 2, Prof. Dr. Ferit Hakan Baykal Armağanı, Aralık 2019, s. 1529;
“Zorlayıcı nedenler (mücbir sebep), İdarenin iradesi dışında oluşan öngörülmesi ve en büyük bir dikkat ve özenle dahi önlenmesi mümkün olmayan ve de bir kamu hizmetinin yürütülmesini imkânsızlaştırılan olaylardır. Yer sarsıntısı, sel, aşırı yağış ya da yıldırım düşmesi, toprak kayması gibi.”, Metin Günday, İdare Hukuku, İmaj Yayıncılık, Ankara, 1997,  s.257-258.
(10) Nihat Toktaş, Davacı ve Vekilinin Ağır Hastalık Halinin İdari Dava Açma Sürelerine Etkileri, Yaklaşım Dergisi, Mart 2005, s.292-296; “ Mücbir sebebi teşkil eden olay, tabii, sosyal veya hukukî bir olay olabileceği gibi, insana bağlı (beşerî) bir olay, bir davranış da olabilir. Yıldırım düşmesi, don, yer çökmesi, aşırı fırtına veya kasırga, zelzele vs. gibi olaylar, tabii olaylardır. Savaş, ihtilâl, darbe, isyan vs. gibi olaylar ise beşerî olaylardır. Siyasi amaçla yapılan genel grev, sosyal bir olay olup, ithalat ve ihracat yasaklamaları, sınırların kapatılması, düşman mallarına el konması vs. ise hukukî olaya örnek gösterilebilir.” Eren, a.g.e s.583.
(11) Eren, a.g.e ,s.584.
(12) Öncel/ Çağan/ Kumrulu/Göker, a.g.e, s.128.
(13) Yusuf Karakoç, Genel Vergi Hukuku,  2. Baskı, Yetkin Yayınları, Ankara, 2019, s.285.
(14) Eren, a.g.e s.585.
(15) Ertuğrul Çekin, Türk Vergi Hukukunda Mücbir Sebep, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2016, s.8.
(16) Muammer Oytan, Hizmet Kusuru Nedeniyle İdarenin Sorumluluğu ve Mücbir Sebep Anlayışındaki Gelişmeler,, T.C. Adalet Bakanlığı Yayın İşleri Dairesi Başkanlığı, Bilgi Serisi:4, Ankara 1999, s.11.
(17) Ender Ethem ATAY, İdare Hukuku, 4. Baskı, Turhan Kitabevi, Ankara, 2014, s.755-756.
(18) A. Şeref Gözübüyük, Yönetsel Yargı, 11. Bası, Turhan Kitabevi, Ankara, 1997, s.354 355
(19) Eren, a.g.e ,s.585-586.
(20) Nazlı Gaye Alpaslan , Vergi Usul Hukuku Uygulamasında: Mücbir Sebepler, http://www.muhasebetr.com/yazarlarimiz/nazligayealpaslan/0140/, YILMAZ Kazım, Türk Vergi Hukuku, Değiştirilmiş 3. Baskı, Ce-Ka Yayınları, s.97-101.
(21) Yıldırım,  a.g.m., s.1528.
(22) Öncel/ Çağan/ Kumrulu/Göker, a.g.e., s.4.
(23) Ahmet Erol, Mükellef Hakkı Olarak Mücbir Sebepler ve Sonuçları, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, 2012, sayı 103, s.201.
(24) Karakoç, a.g.e., s.284.
(25) Erol, a.g.m., s.202.
(26) Öncel/ Çağan/ Kumrulu/Göker, a.g.e.,s.128.
(27) Karakoç, a.g.e., s.285-286.
(28) Heper/Dönmez, s.148
(29) Doğan Şenyüz/ Mehmet Yüce/ Adnan Gerçek, Vergi Hukuku (Genel Hükümler), 10.Baskı, Bursa: Ekim Basım Yayın Dağıtım, 2019, 240.
(30) Öncel/ Çağan/ Kumrulu/Göker, a.g.e.,s.128.
(31) Heper/Dönmez, a.g.e s.149.
(32) Öncel/ Çağan/ Kumrulu/Göker, a.g.e.,s.128-129.
(33) Heper/Dönmez, a.g.e s.149.
(34) Öncel/ Çağan/ Kumrulu/Göker, a.g.e., s.129.
(35) Heper/Dönmez, a.g.e, s.150.
(36) Öncel/ Çağan/ Kumrulu/Göker, a.g.e. ,s.129.
(37) 20/06/2019 tarih ve 30807 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Danıştay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 11.12.2018 tarih ve E: 2013/3, K: 2019/1 sayılı kararında “içtihatların; mücbir sebebin varlığı halinde mükelleflerin ibraz ödevini yerine getirmelerinin beklenemeyeceği ve indirim konusu yapılan vergilerin, alış belgelerinde ayrıca gösterilmiş olmasını ispatlama yükümlülüğünün de bulunmadığı yolundaki Vergi Dava Daireleri Kurulunun 13.12.2017 tarih ve E:2017/428, K:2017/636 sayılı kararı doğrultusunda birleştirilmesine 11.12.2018 tarihinde oyçokluğuyla karar verilmiştir” ifadelerine yer verilmiştir.
(38) Şenyüz/Yüce/ Gerçek, a.g.e., 121.
(39) Şenyüz/ Yüce/ Gerçek, a.g.e., s.240.
(40) Karakoç, Genel Vergi Hukuku, s.286.
(41) Öncel/ Çağan/ Kumrulu/Göker, a.g.e.,s.119.
(42) Yılmaz Özbalcı ,Vergi Usul Kanunu Yorum ve Açıklamaları, Oluş Yayıncılık, Ankara, 2003, s.166.
(43) Öncel/ Çağan/ Kumrulu/Göker, a.g.e.,s.127.
(44) Yılmaz Özbalcı ,Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun Yorum ve Açıklamaları, Oluş Yayıncılık, Ankara, 2004, s.146.
(45) Turgut Candan, Açıklamalı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun, Ankara: Maliye ve Hukuk Yayınları, 2007, s.56,  Dan. 4D., 09.12.1987, E:1986/5180, K: 1987/3671; Dan. 4D., 02.04.1989, E:1989/2535, K: 1990/1153, Danıştay Dergisi, Sayı:80, s.165: Aksine hüküm bulunmadıkça, Vergi Usul Kanununun 15’inci maddesinde sürelerin işlemesini engellediği kabul edilen mücbir sebep hallerinin bulunması durumunda, 6183 sayılı kanunda yer alan sürelerin de, bu sebep ortadan kalkıncaya kadar işlemeyeceği nim kabulü gerektiği hk.
(46) Karakoç, Genel Vergi Hukuku, s.287.
(47) Şenyüz/ Yüce/ Gerçek, a.g.e., s.240.
(48) Dan. 4.D., 14.6.2011 tarih ve E: 2009/4365 ve K: 2011/5306 sayılı kararında; “Vergi Mahkemesince, şirketin kanuni temsilcisinin ağır hastalık durumunun mücbir sebeplerden olduğu ve davacı şirkete 15.10.2008 tarihinde tebliğ edilen haciz bildirisine karşı itiraz süresinin 213 sayılı Kanunun 15 inci maddesi uyarınca mücbir sebep halinin ortadan kalkmasından itibaren işlemeye başlayacağı, davacı şirketin de bu tarihten itibaren süresinde itiraz ettiği kabul edilmişse de; 213 sayılı Kanunun yukarıda belirtilen 13 üncü maddesinin ilk fıkrasında öngörülen mücbir sebep halinin vergi ödevlerinin yerine getirilmesi ile ilgili olduğu, 6183 sayılı Kanunun 79 uncu maddesinde öngörülen itiraz hakkının ise bu kapsamda değerlendirilemeyeceği açıktır.” ifadelerine yer verilmiştir.
(49) Mustafa Balcı,, Türk Vergi Yargısı ve Vergi Mahkemeleri, Kazancı Hakemli Hukuk Dergisi, 2009, sayı 55-56, s.220.
(50) BERBER’den görüldü, Şayan Berber, Türk Vergi Hukukunda Mücbir Sebep Ve Zor Durum, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 2014, s.119-120, Mehmet Nadir Arıca,  213 Sayılı Vergi Usul Kanunu, Ankara, Yeni Cenap Matbaası, 1989 s.138.
(51) BERBER’den görüldü, a.g.t.,s120, Arıca, a.g.e. s.138.
(52) İYUK’un 31’inci maddesi belirli konularda (ehliyet, teminat, bilirkişi vb.) Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’na yollama yapmıştır. Bunların dışında kalan konularda vergi uyuşmazlıkları ile ilgili olarak Vergi Usûl Kanunu hükümlerinin uygulanacağını belirtmiştir. Bu hüküm uyarınca Vergi Usûl Kanunu’nun mücbir sebeplerin sürelerin işlemesini durdurmasını öngören 13’üncü ve 15’inci maddeleri hükümleri vergi yargısı ile ilgili olarak İdari Yargılama Usûlü Kanunu’nda yer alan süreler bakımından da geçerli sayılmalıdır.”, Öncel/ Çağan/ Kumrulu/Göker, a.g.e.,s.127; “Özellikle doğal afet gibi, kişilerin iradeleri ile değiştiremeyecekleri veya önleyemeyecekleri durumlarda mücbir sebep halinin nazara alınmayarak, dava açma süresinin işlediğini kabul etmenin hatalı bir nedeni olamaz.” Kızılot/ Kızılot, a.g.e., s.399; “İYUK’un 31’inci maddesi belirli konularda (ehliyet, teminat, bilirkişi vb.) Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’na yollama yapmıştır. Bunların dışında kalan konularda vergi uyuşmazlıkları ile ilgili olarak Vergi Usûl Kanunu hükümlerinin uygulanacağını belirtmiştir. Bu hüküm uyarınca Vergi Usûl Kanunu’nun mücbir sebeplerin sürelerin işlemesini durdurmasını öngören 13’üncü ve 15’inci maddeleri hükümleri vergi yargısı ile ilgili olarak İdari Yargılama Usûlü Kanunu’nda yer alan süreler bakımından da geçerli sayılmalıdır.   Kaldı ki, böyle hiçbir hüküm bulunmasa dahi, hukukun genel ilkelerinden yararlanmak suretiyle, mücbir sebebin her türlü süreye etkisinin kabul edilmesi gerekir. Başka bir deyişle mücbir sebep ya da beklenmeyen hal nedeniyle süresi içinde kullanılmamış olan hakkının kullanılabilmesi, hukukta genel kabul gören bir ilkedir” Karakoç,Genel Vergi Hukuku, s.286-287; “Diğer taraftan VUK’nun 13. ve 15. maddeleri de verginin kanuniliği ilkesine meşru bir dayanak sağlamaktadır. Oysaki burada mükellefin başına geçen mücbir sebep hali vergisel ödevlerini ifa etmekten nasıl alıkoymaktaysa aynı şekilde VUK’nun 13. maddesinde geçen mücbir sebep hallerinin zuhur etmesi halinde de dava açmadan o şekilde alıkoymaktadır. Bu bağlamda mücbir sebep hali ile dava açma zamanaşımının durması hukuk mantığı gereğidir. Burada önemli olan husus verginin kanuniliği çerçevesinde VUK’nun 13. Madde kapsamında sayılan mücbir sebep hallerinin zuhur etmesidir. Ancak bu durumda dava açma zamanaşımının durduğunu kabul edebiliriz”, Yerlikaya, Gökhan Kürşat , Türk Vergi Hukukunda Mücbir Sebep Halinin Dava ve Temyiz Süresini Durdurup Durdurmayacağı Sorunu, Yalova Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Yalova, 2012;(1), s.50.
(53) İdari yargılama hukukunda mücbir sebeplerin dava açma süresini uzatmayacağı görüşüne gerekçe olarak, bu yönde bir kanuni düzenlenme bulunmaması gösterilmektedir. Ancak Anayasa’nın 90’ıncı maddesinin son cümlesi gereğince, temel hak ve hürriyetlere ilişkin kanunlarımız ile uluslararası sözleşme hükümleri arasında bir çelişkinin varlığı halinde uluslararası sözleşmeye üstünlük tanınacaktır. Dolayısıyla mücbir sebep nedeni ile bireylerin kullanamadıkları dava açma haklarını kullanmalarına engel olarak hukukumuzda bu yönde bir kanuni düzenleme olmaması gerekçe olarak kabul edilmemeli, kişilere kaçırdıkları dava açma süresi için makul bir dava açma hakkının tanınması, AİHS’nin 6’ncı maddesinde ifadesini bulan, adil yargılanma hakkının bir gereği olarak kabul edilmelidir” F. Ebru Gündüz, a.g.m, s.253.
(54) Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi Birinci Vergi Dava Dairesinin 12/10/2017 tarih ve E: 2017/943, K:2017/1480 sayılı kararında; “2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın "Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü" başlıklı 11'inci maddesinde, Anayasa hükümlerinin, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kuralları olduğu; "Hak arama hürriyeti" başlıklı 36'ncı maddesinde, herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu hükümlerine yer verilmiştir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin "Adil yargılanma hakkı"kenar başlıklı 6. maddesinde herkesin medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen uçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafıından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahip olduğu hükme bağlanmıştır. Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karar bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), mahkemeye etkili erişim hakkını "hukukun üstünlüğü" ilkesinin temel unsurlarından biri olarak kabul etmekte ve mahkemeye etkili erişim hakkının, mahkemeye başvuru konusunda tutarlı bir sistemin var olmasını ve dava açmak isteyen kişilerin mahkemeye ulaşmada açık, pratik ve etkili fırsatlara sahip olmasını gerektirdiğini ifade etmektedir. Bu sebeple hukuki belirsizliklerin ya da uygulamadaki belirsizliklerin tarafların mahkemeye erişim zarar verdiği durumlarda bu hakkın ihlal edildiğine karar verilmektedir.(Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuruda İdari Yargıya İlişkin İhlal Kararları, Hamza Küçük, B. No:2013/7400,5/11/2015)
Mahkemeye erişim hakkı, kural olarak mutlak bir hak olmayıp, sınırlandırılabilen bir haktır. Bununla birlikte getirilecek sınırlandırmaların, hakkın özünü zedeleyecek şekilde kısıtlamaması, meşru bir amaç izlemesi, açık ve ölçülü olması ve başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmaması gerekir. Devletler bir davanın açılabilirliğine ilişkin olarak takdir hakları gereği bazı sınırlamalar getirebilir ve bu davalar niteliği düzenleyici işlemler konu olabilir. Bununla birlikte bu sınırlamalar dava açmak isteyen bir kişinin mahkemeye erişim hakkının özüne zarar verecek seviyeye ulaşmamalıdır. Mahkemeye ulaşmayı aşırı derecede zorlaştıran ya da imkansız hale getiren uygulamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir. Bununla birlikte dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli sürelerin öngörülmesi bu süreler dava açmayı imkansız kılacak ölçüde kısa olmadıkça hukuki belirlilik ilkesinin bir gereğidir ve mahkemeye erişim hakkına aykırılık oluşturmaz ne var ki öngörülen süre koşullarının açıkça hukuka aykırı olarak yanlış uygulanması ya da yanlış hesaplanması nedeniyle kişiler dava açma ya da kanun yollarına başvuru hakkını kullanamamışsa mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini kabul etmek gerekir.
Usul kuralları, hukuki güvenliğin sağlanması ve yargılamanın düzgün bir şekilde yürütülmesi sonucu adaletin tecelli etmesine hizmet etmek yerine kişilerin davalarının yetkili bir mahkeme tarafından görülmesi bakımından bir çeşit engel haline gelmeleri durumunda mahkemeye erişim hakkı ihlal edilmiş olacaktır. (Muharrem KILIÇ, B. No: 2012/1071, 11/3/2015) İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun ilgili maddelerinde dava açma süresini  durduran, uzatan veya kesen sebepler sayılmış, ancak, hastalık hali bunlar arasında gösterilmemiştir.  Bununla birlikte söz  konusu sürelerin  mücbir  sebep  sayılan  durumların varlığı halinde işlememesi de, yukarıda yer verildiği üzere, hak arama  özgürlüğünün  niteliği  ve  önemi  itibariyle gereklidir. Hak arama özgürlüğünün kullanılması bakımından,  kişinin iradesi dışında gelişen bu hakkın kullanmasını olanaksız kılan ağır hastalık hali, mücbir sebep sayılabilecek niteliktedir. Olayda, davacının, 25.3.2017 tarihinde hastaneye yatışının yapıldığı, dava açma süresinin son gün olan 30.3.2017 günü de dahil olmak üzere 31.3.2017 gününe kadar tedavisinin yapıldığı,  31.3.2017 günü taburcu edilerek, aynı gün Mahkeme kaydına giren dilekçe ile davanın açıldığı görülmüş olup,  davacının hastalığı nedeniyle hastanede yatarak tedavi gördüğü, davacının iradesi dışında gelişen bu durumun davacı bakımından mücbir sebep olduğu, bu nedenle mücbir sebebin ortadan kalktığı, yani tedavisinin sonlandığı gün açılan davanın süresinde olduğu sonucuna varıldığından davada süre aşımı bulunduğu gerekçesiyle verilen mahkeme kararında hukuki isabet görülmemiştir.” ifadelerine yer verilmiştir.
(55) “Kişilerin birbirleriyle ve idare ile olan ilişkilerinde etkili olan mücbir sebep, idari yargılama usulünde rol oynamaz. Daha somut olarak bir idari usul kanunu olan Vergi Usul Kanununun 13 ve 15’ inci maddelerinde yer alan düzenlemelere benzer bir düzenlemeye İdari Yargılama Usulü Kanununda yer verilmediğinden, bu kanunda öngörülen süreler mücbir sebebe rağmen işlemeye devam ederler.” Candan, Açıklamalı İdari Yargılama Usulü Kanunu, s.400, Diğer taraftan Şenyüz/ Yüce/ Gerçek’in de aynı yönde düşündüğü söylenebilir, bkz. 48 nolu dipnot.
(56) Övül Çölgezen Batun, Vergi Hukukunda Süreler, Yüksek Lisans Tezi , İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 2012,, s.160.
(57) Turgut Candan, Açıklamalı İdari Yargılama Usulü Kanunu, 4.Baskı, Ankara: Adalet Yayınevi, 2011, s.400
(58) Yusuf Karakoç, "Mücbir Sebeplerin Vergi Yargılaması Hukukunda Dava Açma ve Kanun Yollarına Başvurma Sürelerine Etkisi", Mükellefin Dergisi, Mayıs 2001 Sayı:101, s.49-50.
(59) Şayan Berber, Türk Vergi Hukukunda Mücbir Sebep Ve Zor Durum, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi
(60) Bumin Doğrusöz, Mücbir sebepler ve mükellef hakları, köşe yazısıhttps://www.dunya.com/kose-yazisi/mücbir-sebepler-ve-mukellef-haklari/336938, (erişim tarihi 07/04/2020).
(61) Gündüz, a.g.m. s.244.
(62) Dan. 3.D.,23.5.2017 tarih ve  2016/2226 ve  2017/4119 sayılı kararı, Dan. 3.D., 28.12.2015 tarih ve   2014/8990 ve  2015/10177 sayılı kararı, Dan. 3.D., 23.11.2012 tarih ve 2010/7243 ve 2012/3910 sayılı kararı, Dan. 4.D., 22.12.2010 tarih ve   2010/3174 ve  2010/6534 sayılı kararı, Dan. 4.D.,15.10.2008 tarih ve  2007/3481 ve 2008/3636 sayılı kararı, Dan. 3.D.,15.10.2008 tarih ve   2007/4923 ve  2008/3005 sayılı kararı, Dan. 3.D., 15.10.2006 tarih ve E:1488 ve K: 2447 sayılı kararı, Dan. 9.D.,1.10.2002 gün ve E:2000/3167, K:2002/3768 sayılı kararı, Dan. 10.D., 19.6.1996 tarih ve E:1996/4851, K:1996/3756 sayılı kararı, Dan. 7.D., 19.11.1985 gün ve E:1984/4171, K:1985/1985 sayılı kararı, mücbir sebebin dava açma süresini etkilemeyeceği yönünde Danıştay kararlarına örnek olarak sayılabilir.
(63) Ersin Körpınar, Vergi Yargılama Hukukunda Vergi Usul Kanununun Uygulanacağı Haller, Yüksek Lisans Tezi , Zirve Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Gaziantep, , 2015, s.140.
(64) F. Ebru Gündüz, Mücbir Sebebin İdari Dava Açma Süresine Etkisi, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt:23, 2019, Sayı 2, s.247-248.
(65) Dan. 7.D. 10.01.1994 tarih ve E:1991/3407 ve K: 1994/66 sayılı kararı, Candan, Açıklamalı İdari Yargılama Usulü Kanunu, s.400, (585) nolu dipnottan naklen
(66) Dan. 4.D. 20.06.1996 tarih ve E:1995/6180 ve K: 1996/2695 sayılı kararı, Candan, Açıklamalı İdari Yargılama Usulü Kanunu, s.400, (585) nolu dipnottan naklen.
(67) Candan, Açıklamalı İdari Yargılama Usulü Kanunu, s.400.
(68) Dan. 7.D. 24.03.1999 tarih ve E:1999/653, K:1999/1305 sayılı kararında; “Yukarıda sözü edilen İdari Yargılama Usulü Kanununun ilgili maddelerinde dava açma ve kanun yoluna başvurma sürelerini durduran sebepler sayılmış; ancak, hastalık hali bunlar arasında gösterilmemiştir. Bununla birlikte; söz konusu sürelerin mücbir sebep sayılan durumların varlığı halinde işlememesi de hak arama özgürlüğünün niteliği ve önemi itibariyle gereklidir. Hak arama özgürlüğünün kullanılması bakımından, kişinin iradesi dışında gelişen afet ve felaketler, savaş hali ve benzeri durumlarla, bu hakkın kullanmasını olanaksız kılan çok ağır hastalık halleri, mücbir sebep sayılabilecek niteliktedir.” ifadelerine yer verilmiştir.
(69) Dan.,4.D, 20.6.1996 tarih ve E: 1995/6176, 1996/2691 sayılı kararında; “Danıştay kararlarında, kanunlarda belirtilmediği halde, hukuki  ve  fiili engellerin  dava  süresini uzatan veya işlemesini durduran sebepler olarak kabul edilmesiyle, "mücbir sebep"lerin dava açma  süresinin  işlemesini  etkileyeceği görüşü  kuvvet  kazanmaktadır. Özellikle doğal afet gibi, kişilerin iradeleriyle değiştiremeyecekleri veya önleyemeyecekleri durumlarda mücbir sebep halinin nazara alınmayarak dava açma süresinin işlediğini kabul etmenin haklı bir nedeni olamaz. Davacının ikamet etmekte bulunduğu Dinar'da 1.10.1995 günü saat 17.57 de Richter ölçeğine göre,  5.9  şiddetinde  bir  deprem  olduğu,  sarsıntıların  bu tarihten  15  gün  kadar  önce başlayıp depremden sonra da bir süre devam ettiği bilinmektedir. Depremin ölüm ve yaralanmalara neden olduğu çok sayıda binanın yıkıldığı,  kalanının da  oturulamaz hale geldiği, halkın uzun süre çadırlarda yaşamak zorunda kaldığı, basında yer alan haberlerden  görülmektedir. Depremden sonra yörede yaşayanların tamamına yakınının can derdine düştüğü ve yaşam savaşı verdikleri, kişilerin normal zamanlarda yapabildikleri işlerin hiçbirini yapamayacak bir ortamda bulundukları anlaşılmaktadır. Bu şartlar altında, normal süresinden 7 gün sonra açılan davanın, mücbir sebebin ortadan kalkmasından sonra makul sürede yargı yerine başvurulduğu göz önünde tutularak, esası incelenerek sonuçlandırılmak yerine süreaşımı noktasından reddedilmesinde isabet görülmemiştir.” ifadelerine yer verilmiştir.
(70) Dan. 3D., 15.10.1997, E: 1996/1119, K: 1997/3410 sayılı kararında; “213 sayılı Vergi Usul Kanununa 205 sayılı  Kanunla  ayrı  bir  bölüm  halinde  eklenen  "uzlaşma" müessesesi   ise,   vergi  mükelleflerinin  vergi  ödevlerini  zamanında  yerine getirmemek yada eksik yerine getirmek suretiyle beyan dışı bırakılan kazanç veya vergiye tabi işlemlerle ilgili olarak bilahare  vergi  dairesince  ikmalen  veya re'sen  tarh  edilen  vergiler ve bunlara ilişkin cezaların miktarları üzerinden ihtilaf yaratmaksızın mükelleflerle  idarenin  karşılıklı  olarak  uzlaşmalarına imkan veren müessese olduğu, dolayısıyla söz konusu müessese ile tanınan imkandan yararlanmak  yada  yararlanmamak,  vergi  ve  ceza muhatabına tanınan bir hakkın kullanılması  ile  ilgili  olduğu,   bir   vergi   ödevinin   yerine   getirilip getirilmemesi   ile  ilgisinin  bulunmadığı,  bu  bakımdan  uzlaşma  ile  ilgili sürelerde Vergi Usul  Kanununun  13.maddesinin  dikkate  alınamayacağı,  bununla beraber,  kanunla  öngörülmemiş  olsa da mücbir sebep hallerinde idareye başvuru için  öngörülen  sürelerin  işlemiyeceğinin  genel  hukuk  kuralı  olarak  kabul edildiği,  uzlaşma talebinde bulunmamanın hukuki niteliği ve sonuçları göz önünde bulundurulduğunda, uzlaşma  talebinde  bulunmaya  engel  olacak  haller,  ancak, kişinin  iradesi  dışında  gelişen  tabii afet, savaş hali ve benzeri durumlarla kişinin bu tür haklarını kullanmasını imkansız  kılan  çok  ağır  hastalık  gibi olağanüstü  özellikler taşıyan durumlar olabileceği, davacının süresinde uzlaşma talebinde bulunmayı engellediğini ileri sürdüğü hastalığının resmi teşekküllerce teyit edilmiş olmasına rağmen, yataklı tedavi kurumlarında  tedaviyi  gerektirir nitelikte bulunmadığı, yalnızca  istirahatı  gerektirir  nitelikte  olduğunun raporda belirtilmiş olması, söz konusu hastalığın  çok  ağır  nitelikte  hastalık olmadığına  karine teşkil edeceğinden, genel hukuk kuralları içinde mücbir sebep olarak kabul edilemiyeceği” ifadelerine yer verilmiştir. Diğer taraftan, Maliye Bakanlığı Gelirler Genel Müdürlüğünün 03/08/2004 Tarih ve B.07.0.GEL.0.28/2810-13-2 Sayılı Özelgesinde; “Bu açıklamalar uyarınca, adi gecen mükellefin uzlaşma gününde geçirdiği rahatsızlığına ilişkin raporun alındığı özel polikliniğin "özel hastane" statüsünde olup olmadığının Sivas II Sağlık Müdürlüğüne sorulması; söz konusu özel polikliniğin özel hastane statüsünde olduğu yönünde yazı alınması halinde, mükellefin rahatsızlığının Vergi Usul Kanununun 13 uncu maddesinin birinci bendinde sayılan "ağır hastalık" kapsamında mütalaa edilerek mükellefin durumunun mücbir sebep hali sayılması ve uzlaşma görüşmesi için yeni bir gün tayin edilmesi, özel hastane statüsünde olmadığı yönünde yazı alınması halinde ise mükellefin durumunun mücbir sebep hali sayılmayarak yeniden uzlaşma günü verilmemesi uygun olacaktır.” ifadelerine yer verilmiş ve ağır hastalık durumu mücbir sebep olarak kabul edilmiş ve yeni bir uzlaşma günü tayin edilmesi yönünde görüş bildirilmiştir. https://www.gib.gov.tr/node/92354, (erişim tarihi 11/04/2020).
(72) Gündüz, a.g.m., s.242-243.
(73) Berber, a.g.t.,s.125.
(74) Özgecan Gök, Gümrük Vergisinden Kaynaklanan Uyuşmazlıklar, Yetkin Yayınları, Ankara, 2019, s335.
(75) Cahit Yerci , Gümrük Hukuku Ve Davaları, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2019, s.634.
(76) Yerci, a.g.e.,  s.635.
(77) Dan.,7.D, 10/12/2019 tarih ve E: 2016/6790, K: 2019/6539 sayılı kararında; “Yukarıda yer alan düzenlemeler birlikte incelendiğinde; yükümlülerin, kendilerine tebliğ edilen gümrük vergileri, cezalar ve idari kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içinde bir üst makama, üst makam yoksa aynı makama verecekleri bir dilekçe ile itiraz edebilecekleri, bu sürelerin ancak mevzuatta yer alan durumların varlığı halinde uzatılabileceği sonucuna ulaşılmaktadır. Dosyanın incelenmesinden, dava konusu mülkiyetin kamuya geçirilmesine dair kararın davacı şirkete 24/09/2014 tarihinde tebliğ edildiği, davacı şirket yetkilisinin hastalığı sebebi ile söz konusu karara karşı 4458 sayılı Gümrük Kanunu'nun 242. maddesinin 1. fıkrasında yer alan 15 günlük süre geçtikten sonra itiraz ettiği anlaşılmıştır. Söz konusu sürelerin mücbir sebep sayılan durumların varlığı halinde işlememesi, hak arama özgürlüğünün niteliği ve önemi itibariyle gereklidir. Hak arama özgürlüğünün kullanılması bakımından,  kişinin iradesi dışında gelişen afet ve felaketler, savaş hali ve benzeri durumlarla, bu hakkın kullanmasını olanaksız kılan ağır hastalık halleri, mücbir sebep sayılabilecek niteliktedir. Olayda ise, davacı şirket tarafından ileri sürülen hastalık halinin, dava konusu mülkiyetin kamuya geçirilmesine dair karara karşı itirazda bulunma hakkının kullanılmasını olanaksız kılacak ağırlıkta bir hastalığa ilişkin olmaması karşısında; istirahat raporunun,  itiraz başvurusu için kanunen öngörülen süreyi durduracak bir mücbir sebep hali olarak kabulü mümkün görülmemiştir.” ifadelerine yer verilmiştir. Dan.,7.D, 28/03/2019 tarih ve 2016/7057, K: 2019/2105 sayılı kararı da aynı yöndedir.
(78) Diğer taraftan İstanbul BİM Beşinci Vergi Dava Dairesinin 11.10.2017 gün ve E:2017/4698; K:2017/3876 sayılı kararı ile; “mücbir sebep ve beklenmeyen hallerin süresi içerisinde meydana geldiğini kanıtlayan belge ibrazı halinde ilgili gümrük idaresince mücbir sebep ve beklenmeyen hallere ilişkin olarak ibraz edilen belgelere göre ek süre verileceğinin düzenlendiği, davacının hastalığı sebebi ile verilen onbeş gün istirahat ile ilaç tedavisinin bu süre zarfında gerekli hukuki mükellefiyetleri yapmasına engel teşkil edeceği sonucuna ulaşıldığı,  söz konusu durum dikkate alındığında, mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin işleme yapılan itirazın 4458 sayılı Kanunun 242'nci maddesi uyarınca süresinde kabul edilerek başvurunun esası hakkında bir karar verilmesi gerektiğinden, başvurunun süre yönünden reddine ilişkin işlemde yasal isabet görülmediği” gerekçesiyle davanın kabulü yönünde verilen vergi mahkemesi kararı onanmıştır.
(79) Dan.,7.D, 18.01.2011 tarih ve E: 2009/7447, K: 2011/79 sayılı kararı.
(80) Bkz. 69 nolu dipnot.
(81) Dan. 3.D. 03.05.1994 gün ve E:1993/1983, K: 1994/1425 sayılı kararında; “Vergi Usul Kanununun 13.maddesinin 1.bendinde; vergi ödevlerinden herhangi birinin yerine getirilmesine engel olacak derecede ağır hastalık hali mücbir sebep olarak ayılmış ise de bu sebep mükelleflerin ancak 213 sayılı Kanunun 2.kitabında sayılan ödevlerin yerine getirilmesine ilişkin süreleri keseceğinden, Kanunun 2.kitabında sayılmayan, dolayısıyla bir vergi ödevinin yerine getirilmesi olarak nitelendirilmesine imkan bulunmayan uzlaşma başvurusunun da vergi ödevinin yerine getirilmesi olarak yorumlanması suretiyle mücbir sebebin buradaki süreyi durduracağı yolunda verilen karar, sonucu itibariyle yerinde görülmüştürifadelerine yer verilmiştir.
(82) Dan.,4.D, 31.10.1997 gün ve E:1996/5596  K:1997 /3900  sayılı kararında; “6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 39 uncu maddesinde özel kanunlarında ödeme yeri gösterilmemiş amme alacaklarının, borçlunun ikametgahının bulunduğu yer tahsil dairesine ödeneceği, 41 inci maddesinde de Maliye Bakanlığı'nın tayin edeceği yerlerde nevileri yine aynı Bakanlıkça tespit edilecek amme alacaklarının, bankalar veya postaneler vasıtasıyla tahsilat yapılmasını düzenlemeye yetkili olduğu hükme bağlanmış olup, Maliye Bakanlığı'nca bu konuya ilişkin düzenlemeler yapıldığı bilinmektedir. Dava konusu olayda, 1995/5 inci ayına ilişkin muhtasar beyanname ve damga vergisi beyannamesinin 22.6.1995 günü verildiği anlaşılmakta olup, beyannamenin geç verilmesinin vergi dairesi ve postanelerin çalışmamasından kaynaklandığı ve bu durumun mücbir sebep oluşturduğu ileri sürülmektedir. Davacı, vergi borcunu memur eylemi nedeniyle Vergi Dairesi Müdürlüğüne ödeyemediğini iddia etmekte ise de, ödemeyi Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 41 nci maddesinde özel ödeme şekillerinden birini kullanarak yapma imkanına sahip iken bu yola başvurmamıştır. Davacının süresinde vergisini tahakkuk ettirmemek ve ödeme yapmamak suretiyle vergi ziyaına neden olduğu anlaşılmaktadır” ifadelerine yer verilmiştir
(83) Dan. 4.D. 23.06.2004 gün ve E:2004/178 K: 2004/1479  sayılı kararında; “davacının tutuklu olmasının şahsı için Vergi Usul Kanununun 13 üncü maddesine göre mücbir sebep hali olduğu, ancak 4811 sayılı Vergi Barışı Kanunu kapsamında ödenmek istenen borcun davacının şahsi borcu olmadığı, şirketin tüzel kişiliğine ait borç olduğu, davacının tutuklu olmasının asıl borçlu şirket için mücbir sebep sayılamayacağı, dolayısıyla dava konusu işlemde kanuna aykırılık bulunmadığı” ifadelerine yer verilmiştir.
(84) Dan. 7.D, 21.01.1998 gün ve E:1997/4425, K: 1998/140  sayılı kararında; “Yukarıda değinilen düzenlemeler karşısında; mücbir sebep ve fevkalade hallerin varlığı halinde, azami sürelerin aşılması durumunda da, vergi, resim ve harç istisnasından yararlanılacağı; olayda da, süresi içinde gerçekleştirilen ihracata ilişkin bedelin yükümlü kurumun iradesi dışındaki nedenler (yurt dışındaki firmanın ödeme güçlüğü içinde olması) dolayısıyla süresinde yurda getirilmemesi halinin teşvik mevzuatında öngörülen anlamda bir mücbir sebep olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bu itibarla, vadesi, mücbir sebep nedeniyle uzatılan kredinin, vergi, resim ve harç istisnasından yararlanması gerekmektedir” ifadelerine yer verilmiştir.
(85)
Dan. 7.D, 20.05.2004 gün ve E:2001/753, K: 2004/1382 sayılı kararında; “Davacının, geçici olarak yurda getirdiği otomobilini süresi içinde yurt dışı etmediğinden bahisle anılan araca ilişkin olarak yapılan gümrük vergisi tahakkukuna ve iki katı tutarında para cezası kesilmesine dair ceza kararına vaki itirazın reddine ilişkin işlemi; olayda, davacı tarafından, taşıt giriş-çıkış fonu ile ithalat vergilerinden muaf olarak yurda sokulan özel aracın, muhtelif sağlık merkezi ve hastanelerden alınıp, dosyaya ibraz edilen rapor ve yazılara göre, mücbir sebep niteliğindeki sağlık sorunları nedeniyle süresinden sonra yurt dışı edildiğinin; davacının, aracını yurt dışına çıkarmama gibi bir kastının bulunmadığının ve sonuçta, en geç 6.9.2000 tarihinde yurt dışı edilmesi gereken aracın, 7.9.2000 tarihinde yurt dışı edilmek üzere gümrüğe getirildiğinin anlaşıldığı; belirtilen durumlar dikkate alındığında, davacı adına tesis edilen işlemde yasal isabet görülmediği” ifadelerine yer verilmiştir.
(86) Dan. 7.D 12.04.2004 gün ve E:2001/4013 K: 2004/963  sayılı kararında; “Sözü edilen hükümlere göre, vergiye tabi işlemler üzerinden hesaplanan katma değer vergisinden, yüklenilen katma değer vergisinin indirim konusu yapılabilmesi için, bu verginin fatura veya benzeri belgeler üzerinde ayrıca gösterilmesi ve söz konusu belgelerin, vergiyi doğuran olayın vuku bulduğu takvim yılı içinde kanuni defterlere kaydedilmesi yasal bir zorunluluktur. (…).Her ne kadar, davacı Şirket, muhasebeci tarafından alıkonulan defter ve belgelerini icra yoluyla geri aldığını belirterek buna ilişkin belge sunmuş ise de, mevzuatta, defter ve belgelerin muhasebeci nezdinde muhafaza edileceğine ilişkin zorunluluk bulunmadığından, bu hususun mücbir sebep olarak kabulüne olanak bulunmamaktadır.” ifadelerine yer verilmiştir.
(87) Dan. 9.D, 02.10.2002 gün ve E:2000/1835, K: 2002/3812 sayılı kararında; “cezalı tarhiyatlara ilişkin vergi ceza ihbarnamelerinin 19.8.1996 tarihinde yükümlüye tebliğ edildiği, yükümlü tarafından 17.9.1996 tarihinde Sağlık Ocağından onaylı özel doktor raporu ile 10 gün kesin yatak istirahatini içeren rapor alındığı, bu tarihten iki gün sonra 19.9.1996 tarihinde uzlaşma komisyonuna uzlaşma istemiyle başvurulduğu, uzlaşmaya otuz günlük dava açma süresi geçirildikten sonra başvurulduğundan bahisle istemin reddedildiği ve 30.9.1996 tarihinde yükümlüye tebliğ edildiğinin anlaşıldığı, 213 sayılı Yasanın 13. maddesinde yer alan mücbir sebep hallerinin vergi ödevlerini yerine getirmekle ilgili olduğu ve uzlaşmanın ise bir hak olduğu, öte yandan yükümlünün raporlu olduğu ikinci günde uzlaşma için müracaat ettiği anlaşıldığından ağır hasta olmadığı sonucuna ulaşıldığı, bu nedenle dava açma süresi geçirildikten sonra yapılan başvurunun reddine ilişkin tesis edilen işlemde isabetsizlik görülmediği” ifadelerine yer verilmiştir.
(88) Dan. 9.D. 07.06.2007 tarih ve E:2007/5007, K:2007/2230 sayılı kararında; “ Vergi Dairesinin, 12.11.1999 tarihinde meydana gelen deprem nedeniyle Bolu ve Düzce illerinin merkez ve ilçelerinde durumun 12.11.1999 tarihinden itibaren mücbir sebep kapsamında değerlendirildiği ve mücbir sebep halinin 31.05.2001 tarihinde sona erdiği, 213 sayılı Kanunda yer alan surelerin mücbir sebep suresi boyunca tarh zamanaşımı suresi ve 213 sayılı Kanunda yer alan surelerin islemeyeceği, surelerin islemeyen sureler kadar uzayacağı, buna göre 2000 yılına ilişkin defter ve belgelerin muhafaza ve ibraz suresinin ve tarh zamanaşımının 31.05.2006 tarihine kadar uzadığı, defter ve belgelerin incelemeye ibraz yükümlüğünün de bu tarihe kadar devam edeceği yönündeki iddiasına karşılık; deprem ve benzeri doğal afetler nedeniyle idare tarafından yükümlüler lehine olarak getirilen mücbir sebep halinin idare lehine ve idareyi de kapsayacak şekilde uygulanamayacağı, beş yıllık defter ve belge muhafaza ve ibraz külfetinin bu nedenle uzatılamayacağı” ifadelerine yer verilmiştir, Neslihan Çoşkun Karadağ, Zamanaşımı Sürelerine Etkisi Açısından “ Mücbir Sebepler” ve “Ödeme”ye Eleştirel Bakış, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2012, Cilt:61, Sayı:3 s.1017-1055.
(89) Dan. 9D.,1.10.2002 gün ve E:2000/3167, K:2002/3768 sayılı kararı.
(90) Dan. İDDK, 08/10/2012 gün ve E:2008/2392, K:2012/ 1445 sayılı kararında; “ Gerek yargısal kararlar, gerekse öğretide kabul edilen bu tanımlamaya göre zorlayıcı sebep kavramını oluşturan temel unsur, "dışsallığın" yanı sıra "önlenemez" ve "öngörülemez" olmasıdır. Depremin, "önlenemez" ve "öngörülemez" olması nedeniyle zorlayıcı sebebin tipik bir örneğini oluşturduğu kuşkusuzdur. Zarar, münhasıran depremden kaynaklanmışsa idarenin sorumluluğundan söz etmeye hukuken olanak bulunmamakta ise de, zararın zorlayıcı sebep dışında idare tarafından ağırlaştırıldığının yargı yerince saptanması durumunda zararın ağırlaşan, artan kısmı bakımından, kusuru göz önünde tutularak idarenin tazminle sorumlu tutulması gerekmektedir. Örneğin, deprem bölgesi olarak saptanan bir alanda deprem mevzuatına uygun yapılaşma koşullarına aykırı olarak inşaat ruhsatı verilmesi, fay hattının yapılaşmaya açılması gibi durumlarda ilgili idarelerin deprem sonucu bir bölgedeki doğan zarardan kusurları oranında sorumlu tutulacağı tabiidir. Ancak, deprem sonucu bir bölgedeki binalarda oluşan tüm zararların idarenin tazmin sorumluluğu altında bulunduğundan söz edilemeyeceği de kuşkusuzdur. Dosyada mevcut olan belgelere ve Küçükçekmece Cumhuriyet Savcılığı tarafından bilirkişilere yaptırılan tespit üzerine düzenlenen rapora göre,  davacıya ait bağımsız bölümün de bulunduğu binanın depremde yıkılmasının temel sebebi, binanın onaylı mimarı projesine ve inşaat ruhsatına aykırı olarak inşa edilmiş bulunmasıdır. Nitekim, söz konusu binanın, onaylı mimari projesine ve yapı ruhsatına aykırı inşa edildiği davalı idarece tespit edilmiş ve yapı mühürlenmiş,  bilahare bina hakkında yıkım kararı da verilmiştir. Bütün bu tespit ve işlemlere karşın, 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 32. maddesinin açık hükmü ihmal edilerek yıkım kararı uygulanmadığı gibi, binanın inşai faaliyetine devam edilmesine göz yumulmuş ve inşaatın bitmesi ile beraber yerleşime açılmasına da engel olunmamıştır. Sonuç olarak, bina inşaatının bitmesinden sonra,  davacının bir daire satın alarak yerleştikleri binanın, davalı idarenin, inşaat aşamasında yerine getirmesi gereken, denetim ve yaptırım uygulama görevini de içeren hizmetini kusurlu olarak işletmesi sonucu ağır hasara uğradığı anlaşılmıştır. Bu durumda, davalı idare, deprem sonucu yıkılan yapının inşaası aşamasında yürütmesi gereken  faaliyetlerini gereği gibi yerine getirmemesi suretiyle ortaya çıkan hizmet kusuru nedeniyle oluşan zararı tazminle sorumlu bulunduğundan, aksi yöndeki değerlendirmeye dayalı olarak verilen temyize konu idare mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir.” ifadelerine yer verilmiştir.
(91) İstanbul BİM Altıncı V.D.D.,  23/05/2018 gün ve 2018/618, K: 2018/1469 sayılı kararı
(92) Ankara BİM Dördüncü V.D.D.,  16/04/2019 gün ve 2019/362, K: 2019/708 sayılı kararı
(93) Erzurum BİM V.D.D., 19/04/2018 gün ve 2018/380, K 2018/333 sayılı kararı
(94) Dan. 4.D.,13/02/2017 tarih ve  E: 2017/122 ve K:2017/1530 sayılı kararı, Dan. 6.D., 14/10/2019  tarih ve E: 2019/18755 ve K: 2019/9277, Dan. 7.D., 4.2.1997 tarih ve  E: 1996/2050 ve K:1997/402, Dan. 8.D., 17/05/201 tarih ve   E: 2016/14156 ve K: 2017/3978, Dan. 9.D., 27.2.2001 tarih ve   E: 1999/2242 ve K:2001/660, Dan. 10.D., 12/11/2015 tarih ve  E: 2015/4583 ve K:2015/4912, Dan. 11.D., 22.4.2004 tarih ve  E:  2001/570 ve K:2004/1942 sayılı kararı örnek olarak sayılabilir. Erzurum BİM V.D.D. 05/04/2017 tarih ve E: 2017/29 ve K: 2017/299 sayılı kararında; “Ancak, hem mezkur genelgede ve hemde sözü edilen genelgenin medya aracılığıyla kamuoyuna duyurulmasında; tatil-izin günü gibi kavramların hukukta ne anlama geldiğinin dava yoluyla hakkını araması muhtemel kişilerle alâkalı olarak  vuzuha kavuşturulmadığı, öte yandan, her ne kadar "zorunlu hizmetlerin yürütülmesi için asgari seviyede eleman bulundurulması gerektiği" belirtilmekte ise de; verilen idari iznin ne suretle uygulanacağı, hangi birimleri kapsayacağı, hangi kategoride yer alan kamu görevlilerinin bu izinden yararlanıp hangilerinin yararlanamayacağına dâir bir düzenlemeye de yer verilmediğinin görüldüğü, bu uygulamanın bir kısım resmi işlemlerin ifasında aksaklıklara yol açtığında da kuşku bulunmadığı; bu hususta hukukçu sıfatını haiz şahısların dahi rahatlıkla yanılabileceklerinin  âşikar olduğu sonuç ve kanaatine varılmıştır. Şu halde, kişilerin açıkça bilgi sahibi kılınmadığı, kavramların belirsiz olduğu durumlarda yorumun kişiler lehine yapılması gerekmekte olup, hukukun ve hukukçunun vazifesi de kanunları lafzi olarak ve harfiyen son derece katı biçimde uygulamak değil, adaleti gerçekleştirmek olmalıdır. Buna göre; 12.8.2016 tarihinde mükellefe tebliğ edilen ihbarnameye karşı dava açma süresinin (hafta sonu ve bayram tatilini müteâkip) son gününün idari izin olarak belirtilen 16/09/2015 tarihine rastlaması ve bu tarihin de  tatil-izin günü sayılmasından dolayı, izin-tatil sürelerinin bitimini izleyen ilk mesai günü durumundaki 19/09/2015 tarihinde açılan davanın esası hakkında bir hüküm vermesi gerekirken, davayı süre aşımı bakımından reddeden vergi mahkemesi kararında hukukî isabet bulunmadığı kanaatine varılmıştır.”  ifadelerine yer verilmiştir.

Yorumlarınızı Bize Yazınız

Soru Sor