Uluslararası Hukukta Grönland ve toprak kazanma
(Yazar: Jure Vidmar)
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Danimarka, Başkan Donald Trump’ın Grönland’ı muhtemelen zorla ele geçirme isteği nedeniyle siyasi gerginliklere sürüklenmiştir. Danimarka Başbakanı Mette Frederiksen, Danimarka’nın toprak bütünlüğünü korumak için siyasi desteklerini almak üzere yakın zamanda bazı Avrupa Birliği mevkidaşları ile bir araya gelmiştir. Grönland’ın mevcut durumu ve tarihi gelişimi bu blogda uygun bir şekilde açıklanmıştır. Bu yazının amacı, çağdaş uluslararası hukukun toprak kazanma/edinme ve toprak statüsünün değiştirilmesini nasıl düzenlediğini analiz etmektir. Bu blogda daha önce tartışıldığı gibi, Amerika Birleşik Devletleri tarafından bir tehdit veya fiili güç kullanımının Birleşmiş Milletler (BM) Şartı’nın (United Nations Charter) 2(4) no.lu maddesiyle yasaklanmış olması oldukça açıktır. Böyle bir yasadışılığın toprak mülkiyeti için ne gibi sonuçları olur ve uluslararası hukuk, zorlayıcı olmayan (girişimi) toprak edinimini nasıl düzenler? Bu sorular, artık ABD’nin toprak kazanma hırsıyla iç içe geçmiş olan kendi kaderini tayin hakkı ve Grönland’ın bağımsızlığa giden potansiyel yolu ışığında ele alınmaktadır.
Modası geçmiş toprak kazanma/edinme (territorial acquisition) kavramları
Uluslararası hukuk doktrini hâlâ sıklıkla keşif, işgal, fetih, devretme ve ilhak (discovery, occupation, conquest, cession and annexation) gibi toprak kazanma/edinme yöntemlerine atıfta bulunmaktadır. ‘Uluslararası Hukukta Toprak Statüsü’ (Territorial Status in International Law) başlıklı son kitabımda açıkladığım gibi, bu yöntemler büyük ölçüde anakroniktir. Bunlar, BM Şartı’nın güç kullanımı ve kendi kaderini tayin etme (force and self-determination) konusundaki kurallarıyla bağdaşmaz. Rusya’nın Ukrayna’ya karşı eylemlerinin de kanıtladığı gibi, bazı devletler hâlâ fetih yoluna başvurmakta ve hatta ilhakı bir iç hukuk meselesi olarak resmileştirmektedir, ancak bu tür eylemler uluslararası hukuk kapsamındaki toprak mülkiyetini değiştirmez. Fetih ve ilhak, Uluslararası Haksız Fiillerden Dolayı Devletlerin Sorumluluğuna Dair Sözleşme’nin (Articles on the Responsibility of States for Internationally Wrongful Act-ARSIWA) 41. maddesinde yansıtılan, tanımayı geri çekme geleneksel yükümlülüğünü tetikleyen zorunlu bir norm olan saldırganlık yasağına aykırıdır. Günümüzde işgal, işgalci güç için belirli haklar ve görevler getiren ancak toprak mülkiyetini değiştirmeyen uluslararası insancıl hukuk (international humanitarian law) kapsamındaki bir kavramdır.
Bazı durumlarda, devretme uluslararası hukuka göre hâlâ yasal olabilir. Devretme yoluyla toprak mülkiyetinin devri, Gregory Fox’un barış anlaşmaları bağlamında tartıştığı hususlara benzer hususların uygulanacağı bir antlaşma ile resmileştirilmelidir. Özellikle, devretme üzerine bir antlaşma, toprak mülkiyetinden vazgeçen devletin bunu yapmaya zorlanması ve/veya böyle bir devrin uluslararası hukukun kesin bir normunu ihlal etmesi durumunda geçersiz olacaktır. Devretmeyi fethe dönüştüren saldırganlığın yanı sıra, devretme, kendi kaderini tayin hakkının reddedilmesiyle sonuçlandığında yasadışı hale gelir ki; bu da yaygın olarak kesin bir norm olarak kabul edilir.
Danimarka, toprak mülkiyetinin böyle bir şekilde devredilmesi lehine Grönland’da halk desteği olmadan Grönland’ı Amerika Birleşik Devletleri’ne devrederse, bu tamamen barışçıl bir süreç olsa dahi, kendi kaderini tayin hakkı ihlal edilmiş olur. Başbakan Frederiksen, Grönland halkının rızası olmadan devredilemeyeceği için “Grönland Grönlandlılara aittir” derken haklıdır. Bu konumun herhangi bir sınırı var mıdır?
Grönlandlılar özgürce ABD’ye devredilmeyi seçebilirler mi?
BM Genel Kurulu’nun 1541 sayılı Kararı’ndaki ‘İlke VI’ uyarınca, BM Şartı’nın XI. Bölümü anlamında Özerk Olmayan Topraklar, bağımsızlığı, birleşmeyi veya başka bir devletle başka bir tür serbest ilişkiyi seçebilir. Grönland, başlangıçta ‘Özerk Olmayan Topraklar Listesi’ne (List of Non-Self-Governing Territories) dâhil edilmiş olsa da, Danimarka Krallığı içinde tam bir anayasal statü aldıktan sonra 1954 yılında istihsal edilen 854 sayılı BM Genel Kurulu Kararı (UN General Assembly Resolution) ile listeden çıkarılmıştır. Bu nedenle, 1541 sayılı Karar’ın yasal çerçevesi Grönland için geçerli değildir. Uluslararası hukuk açısından, Danimarka içinde Grönland için anayasal düzenleme, dâhili özyönetim modelini izlemektedir: Özerklik ve özyönetim, devlet olmaktan uzaktır. Bu gibi koşullar altında, toprak statüsündeki değişiklikler, uluslararası hukukun belirli temel kuralları (örneğin, güç kullanımı, özyönetim) ihlal edilmediği sürece öncelikle iç hukuka bağlıdır.
2009 tarihli Grönland Özyönetim Yasası (Greenland Self-Government), Grönland halkı tarafından böyle bir karar alındığında bağımsızlık müzakerelerinin nasıl başlatılacağını belirten “Grönland’ın Bağımsızlığa Erişimi” (Greenland’s Access to Independence) başlıklı hükmü içerir. Bağımsızlık müzakerelerinde elde edilen bir anlaşmanın Grönland’da referandumla onaylanması gerekir ve Grönland ve Danimarka parlamentolarının onayına tabidir. Bu düzenleme, Quebec davasında Kanada Yüksek Mahkemesi’nin demokratik bir toplumda, halkın bağımsızlık lehine iradesinin ifadesinin göz ardı edilemeyeceği ve gelecekte bir toprak statüsü müzakere etme yükümlülüğünü tetikleyebileceği yönündeki tutumunu yansıtır. 2009 tarihli Yasa, Danimarka için bazı emniyet supapları olsa da Grönland’ın bağımsızlık sürecini başlatmasını sağlar. Bu süreç takip edilirse Grönland, yasa ile düzenlenen bir siyasi süreçte bir devlet olabilir. Bu, onu bağımsızlık ilanının tek taraflı olduğu 2017’deki Katalonya’dan farklı bir konuma getirecektir.
Peki, bu devlet olma durumudur, başka bir devletle birleşme veya ilişkilenme ne olacak?
Daha önce belirtildiği gibi, başka bir devletle birleşme veya ilişki kurma seçeneği bu durumda uluslararası hukuka göre geçerli değildir, çünkü Grönland 1541 sayılı Karar’da yer alan kuralların kapsamına girmemektedir. Danimarka’nın yerel mevzuatı, başka bir devletle birleşme veya ilişki kurmaktan değil, Grönland’ın bağımsızlığından bahsetmektedir. Bu nedenle, yasal statünün değişmesiyle ilgili herhangi bir halka danışma yalnızca bağımsızlık talep edebilir. Karşılaştırmalı uygulama ayrıca referandum sorularının belirsizliğe yer vermeyecek şekilde ve açıkça ifade edilmesi gerektiğini göstermektedir. Bağımsızlık sorusunu Amerika Birleşik Devletleri ile birleşme veya ilişki kurma olasılığıyla bulanıklaştırmak yanlış olur. Ancak, 2009 tarihli Grönland Yasası temelinde bağımsız olursa, herhangi bir uluslararası veya yerel kural daha sonra Amerika Birleşik Devletleri ile ilişkiyi yasaklar mı?
Genel uluslararası hukuk açısından, halkın iradesiyle onaylanmış olsaydı böyle bir sonuç ilk bakışta yasadışı olmazdı. Ancak uluslararası hukuka göre halkın iradesi mutlak değildir. Uluslararası uygulamada, ister anayasalar ister uluslararası antlaşmalar olsun, devletlerin kurucu belgelerinin başka bir devletle birleşmeyi veya ortaklığı açıkça yasaklaması (örneğin Avusturya Devlet Antlaşması) görülmemiş bir durum değildir. 2009 tarihli Yasa’nın bağımsızlığa giden kendi kendini uygulayan bir yol öngörmediği, ancak müzakereler ve diğerlerinin yanı sıra Danimarka Parlamentosu’nun onayını gerektirdiği hatırlanmalıdır. Bu nedenle, gelecekte bu yol seçilirse, başka bir devletle ortaklık kurmama konusunun 2009 tarihli Yasa kapsamında aranan bir anlaşmanın parçası haline gelebileceği düşünülebilir.
Sonuç
Çağdaş uluslararası hukukta, toprak mülkiyeti işgal, fetih ve ilhak gibi tarihi toprak kazanma/edinme biçimleriyle ne yaratılabilir ne de değiştirilebilir. Devir, kendi kaderini tayin hakkını ihlal etmediği ve zorlamadan kaynaklanmadığı takdirde yasal olabilir. Grönland, Birleşmiş Milletler Şartı’nın XI. Bölümü anlamında Özerk Olmayan Topraklar olmadığından, başka bir devletle birleşme veya ilişki kurma seçeneği uluslararası hukukta ilk bakışta geçerli değildir. İç hukuk açısından, Grönland’ın bağımsızlığı konusunda bir anlaşmaya varmak için kendi kendini yürütmeyen, hukuka tabi bir yol vardır. Bu kurallar, başka bir devletle birleşmeye veya ilişki kurmaya değil, bağımsızlığa atıfta bulunur. Prensip olarak, Grönland bağımsızlığa kavuştuktan sonra başka bir devletle birleşebilir veya ilişki kurabilir. Ancak bağımsızlığın Danimarka ile müzakere edilmesi gerekecektir ki; bu tür müzakereler, Amerika Birleşik Devletleri veya başka bir devletle birleşmeyi veya ilişki kurmayı yasaklayan bağlayıcı hükümlere yol açabilir. Uygulanabilir yasal çerçeveden bağımsız olarak, Grönland halkı için önemli olan kendi kaderini tayin etme meselesi ve bağımsızlığa giden potansiyel yolları artık Amerika Birleşik Devletleri’nin toprak hırslarından etkilenmektedir. Grönland ile Danimarka’nın merkezi hükümeti arasındaki bağımsızlık müzakereleri daha geniş jeopolitik bağlamdan kaçınamayacaktır.