Vergi, Maliye, Ekonomi, Sosyal Güvenlik, Ticaret Hukuku Hakkındaki Herşey

Vergi

Ferit ÖZ
Ferit ÖZ
6483OKUNMA

Türkiye Ekonomisinde Devreden KDV’nin Nedenleri

3065 sayılı KDV Kanununun 29’uncu maddesinde düzenlenen indirim hükmüne göre, mükellefler yaptıkları vergiye tabi işlemler üzerinden hesaplanan KDV’den faaliyetlerine ilişkin olarak kendilerine yapılan teslim ve hizmetler ile ithal olunan mal ve hizmetler dolayısıyla ödenen KDV indirebilmektedir.

İndirimin temel şartlarından biri KDV’nin alış faturası veya benzeri vesikalar ve gümrük makbuzu üzerinden ayrıca gösterilmesi ve bu vesikaların kanuni defterlere kaydedilmesidir. Bu sayede mükellefler arasında bir otokontrol mekanizması işlemekte ve kazanç üzerinden alınan vergilerle de uyum sağlanmaktadır.

İndirim mekanizmasındaki bir başka kural, bir vergilendirme döneminde indirilecek KDV toplamı, mükellefin vergiye tabi işlemleri dolayısıyla hesaplanan KDV toplamından fazla olduğu takdirde, aradaki farkın sonraki dönemlere devredilmesi ve iade edilmemesidir.

KDV Kanununun gerekçesi incelendiğinde ve Kanunun ilk yayınlandığı halinde amortismana tabi iktisadi kıymetler (ATİK) için “paylara bölerek indirme” yöntemi benimsendiğini de düşünürsek devreden verginin sadece bir zaman kaymasından kaynaklanabileceği, bu yüzden de iade edilmemesinin uygun görüldüğü anlaşılmaktadır.

Ancak aradan geçen 33 yıl sonunda, mevzuattaki değişikliklerin de etkisiyle devreden verginin iade edilmezliği kuralının tartışmaya açıldığı ve ülke ekonomisinin geldiği durum itibariyle bu tutarlarının artık indirim yoluyla giderilmesi şansının kalmadığı ortaya çıkmıştır.

Kuşkusuz, Kanunun ilk yayınladığı dönemi düşünürsek mevzuatta yapılan ATİK’lere ait KDV’nin paylara bölünme kuralından vazgeçilerek bu KDV’nin tamamının alım yapılan ayda indirimine imkan tanınması, indirimli orana tabi işlemlerin payının giderek artması, alış KDV’lerinin indirimine izin verilmeyen kısmi istisna düzenlemelerinin kapsamının genişlemesi gibi değişiklikler devreden KDV’nin bir soruna dönüşmesini sağlayan yapısal nedenlerin başında gelmektedir.

Buna karşın, yaklaşık 150 milyar TL olduğu söylenen (1) devreden KDV tutarının ülkemiz ekonomisinin büyüme rakamları, KDV gelirleri ve iade tutarları düşünüldüğünde bir kafa karışıklığı yarattığı; yıllar itibariyle sürekli artış gösteren bu tutarın sadece mevzuat değişiklikleri ile açıklanamayacağı ortadadır. Sonuç itibariyle devreden KDV büyüyen bir ekonomide bu kadar artıyorsa işletmelerimizin sürekli zarar ettiği veya tamamen ithalatla ülke ekonomisinin şekil aldığı gibi bir izahata ulaşamayacağımıza göre, devreden KDV’nin nedenlerini tartışmak ve bundan sonraki yol haritasında bu nedenleri ortadan kaldıracak yöntemlerin benimsenmesi yerinde olacaktır.

Devreden KD tutarlarındaki artışın nedenleri

Mükelleflerin hesaplanan vergilerinin az olması ve/veya ödenen verginin fazla olmasından kaynaklanan devreden KDV tutarının belli dönemlerde artması, sonradan tekrar hesaplanan KDV tutarının artmasıyla veya iade hakkı doğuran işlemlerin beyanıyla KDV ödenir hale gelinmesi ticari hayatın olağan akışıdır. Ancak ülkemiz ekonomisinde gelinen nokta, olağan akışın oldukça dışındadır.

Devreden KDV tutarlarındaki artışın nedenlerini

  • Mevzuattan kaynaklı nedenler,
  • Ticari nedenler,
  • Kayıtdışı ekonomiden kaynaklı nedenler

olarak 3 başlık altında irdeleyebiliriz. Bu başlıklar altındaki konular daha geniş mükellef grupları, sektörler düşünüldüğünde birbiriyle neden-sonuç ilişkisi içinde bulunabilmekle birlikte, tek tek mükellefler düşünüldüğünde birbirinden bağımsız tek başlarına da devreden KDV artışının nedeni olabildiği için böyle bir tasniflemeye gidilmiştir. 

1. Mevzuattan Kaynaklı Nedenler

3065 sayılı Kanun 1985 yılında yürürlüğe girdiğinde 63 madde ve 5 geçici maddeden oluşmaktaydı. İhracat dışındaki tam istisnaların toplandığı 13’üncü madde 2 fıkraya, kısmi istisnaların geniş bir kısmını oluşturan 17/4 maddesi ise 8 kısa bende sahipti.

Bugün 13’üncü madde 11 fıkraya, 17/4 maddesi detaylı (ayrıştırıldığında 50’ye yakın düzenlemeyi barındıran) 26 bende sahipken, (birçoğu istisna düzenlemesi içeren) geçici maddelerin sayısı 38’dir.

Mevzuattaki bu baş döndürücü değişim silsilesinde KDV gelirlerinin vergi gelirleri içinde önemli derecede pay sahibi olduğunu, dolaysız gelirlerin ise gitgide payının azaldığını ve %30’lar bandına indiğini görüyoruz.

İstisna düzenlemelerinin artması, indirimli orana tabi işlemlerin çoğalmasına rağmen KDV gelirlerinin vergi gelirleri içindeki payının değişmemesi, hatta istisna ve indirimli orana tabi işlemlerin daha az olduğu dönemlere göre payın artması bir çelişki gibi görünmekle beraber; kazanç üzerinden alınan vergilerin payının düşmesi ile devreden KDV artışının artması arasındaki bağlantıya dikkat etmek gerekir. 

1.1. ATİK’lere Ait İndirim Düzenlemesinin Kaldırılması

Devreden KDV tutarının mevzuat kaynaklı artış nedenlerinin başında, ATİK’ler nedeniyle ödenen KDV’nin indirimine ilişkin 3065 sayılı Kanunun 31’inci maddesindeki ATİK’lerin aktife girdiği veya kullanılmaya başlandığı vergilendirme döneminden itibaren 5 yıl içinde ve beş eşit miktarda indirim konusu yapılacağına dair hükümdeki sürenin önce 3 yıla indirilmesi, sonrasında tamamen kaldırılması düzenlemesi gelmektedir. (29/7/1998)

Bu düzenlemenin devreden KDV hesabına etkisi, önemli büyüklükteki ATİK alımları yapılması durumunda mükelleflerin uzun bir süre ödenecek KDV’lerinin çıkmaması ve indirim KDV hesaplarının sonraki dönemlere devretmesi şeklinde olmuştur.

1.2. İndirimli Oran Uygulamaları

KDV gibi esas olarak tüketimi vergilendiren dolaylı vergiler yapısal olarak gelir dağılımı üzerinde bozucu etkiye sahiptirler. Bu olumsuz etkinin giderilmesi amacıyla özellikle sosyal amaçlar güdülerek tek oranlı bir tüketim vergisi yerine temel tüketim maddeleri, sosyal olarak desteklenmesi gereken grupların alımları, eğitim, kültür ve sağlık harcamaları gibi kalemler için indirimli oran uygulanmak suretiyle vergi adaleti sağlanmaya çalışılmaktadır.

Ülkemizde de 3065 sayılı Kanunun ilk gününden itibaren Bakanlar Kuruluna tanınan yetki kapsamında indirimli oran uygulanmıştır. İndirimli oran uygulaması ekonomik ve sosyal amaçlarla yapılmasına karşın mükelleflerin girdi kalemleri için ödedikleri verginin tahsil ettiklerinden daha fazla olması nedeniyle indirim KDV tutarlarını eritememe, dolayısıyla devreden KDV tutarlarında bir artış ve bunun getirdiği bir finansman sorunu ortaya çıkarmıştır.

Her ne kadar bu finansman sorunu 3065 sayılı Kanunun 29/2 maddesine, oran farklılaşması nedeniyle indirim konusu yapılamayan KDV’nin iadesine yönelik hükümler eklenmesiyle çözümlenmeye çalışılsa da bu kapsamdaki iade taleplerinin olması gerekenden çok aşağıda olduğu aşikârdır. İndirimli orana tabi mal ve hizmetlerin kapsamının her geçen gün artması gerçeğini de göz önüne aldığımızda devreden KDV artışına en fazla katkıda bulunan mevzuat düzenlemesi olarak indirimli oran öne çıkmaktadır.

İndirimli oran uygulamasındaki bir diğer sorun, Kanunun 29/2 maddesindeki “tutarı Bakanlar Kurulunca tespit edilecek sınırı aşan vergi” hükmüdür. Mükelleflerin sonraki dönemlerde hesaplanan KDV tutarının fazlalığı halinde indirim yoluyla telafi edebileceği düşünülerek getirilmiş bu sınır özellikle %1 KDV oranına tabi teslim ve hizmetleri olan mükellefler için katlanarak devam eden bir stok devreden KDV’ye dönüşmektedir.

İndirimli oran düzenlemesiyle ilgili son bir durum olarak bu işlemlerden kaynaklı yılı içindeki iade hakkının (konut, traktör ve bazı makine teslimleri hariç) sadece mahsuben talep edilebilmesini sayabiliriz. Mahsup edilecek borcu olmayan ve iadesini nakit olarak almak isteyen mükellefler takip eden takvim yılını beklemek zorundadırlar. İade hakkını takip eden yılda da kullan(a)mayan mükellefler ise hak düşürücü süre nedeniyle daha sonra iade talep etme şanslarını yitirmektedirler.

1.3. Kısmi İstisna Düzenlemeleri

Vergilendirmede sadece son aşamayı vergi dışı bırakan ve tam istisnalardan farklı olarak işlemi vergiden arındırmaya izin vermeyen kısmi istisna düzenlemeleri fiyat mekanizmasında kısmı bir indirim sağlamakta ve satıcı mükellefleri nihai tüketici durumuna düşürmektedir.

Dolayısıyla işlemlerinin KDV’den istisna olmasını talep eden sektörler kısmi istisna yerine tam istisna talep etmekteler, ancak tam istisnada da kamu maliyesine ek yük getirme durumu ortaya çıktığından, son yıllarda yeni bir yöntem indirime izin verilen ancak iade hakkı olmayan kısmi istisna düzenlemeleri öne çıkmaya başlamıştır.

Satış sırasında istisna nedeniyle KDV hesaplanmayan ancak istisnaya tabi işlem dolayısıyla yüklenilmiş verginin indirimine olanak tanıyan bu düzenlemeler genel tablo içinde çok büyük tutarlara ulaşmasa da devreden KDV tutarlarının artmasına neden olan yasal nedenler içinde yer almaktadır.

1.4. İade Hakkı Doğuran İşlemler ve İade Süreci

Doğrudan mevzuat düzenlemelerinden kaynaklanmamakla birlikte uygulamada KDV mevzuatında yer alan istisnalar, indirimli oran düzenlemeleri veya tevkifata tabi satışlar nedeniyle alıcılardan tahsil edilemeyen vergilerden kaynaklı olarak devreden KDV tutarları yükselmektedir. Bu işlemler nedeniyle iade hakkı bulunmasına karşın bazen İdareden bazen de mükellefin kendisi veya temsilcilerinden kaynaklı olarak iade süreci uzayabilmektedir. Yine teminat veya YMM raporu ile iade hakkı olan işlemlerde bu yolun tercih edilmeyip inceleme raporu sonucuna göre iade alma tercih edildiğinde bu işlemlerin daha uzun bir süreç aldığı bilinmektedir.

Bu noktada, kayıtdışı ekonomiyle de bağlantılı olarak mükelleflerin bilinçli bir şekilde iade hakkı doğuran işlemlere ilişkin yüklenilen KDV’yi eksik talep etmelerini bu başlık altında değerlendirmek doğru olacaktır. KDV iade sürecinde yapılan kontrol ve incelemelerde sorun yaşamak istemeyen mükellefler yüklenilen KDV listelerini gerçek maliyetlerinin altında hazırlayabilmektedirler.

2. Ticari Nedenler

Bu başlık altında 3065 sayılı Kanunun gerekçesinde bahsi geçen, devreden verginin zaman kaymasından kaynaklandığı durumlar sayılacaktır. Mükelleflerin alışlarının satışlarından daha fazla olduğu dönemlerde devreden KDV tutarının artması ticari hayatın içinde olasıdır ama bu durumun sürekliliği veya diğer etmenlerle bir arada ortaya çıkması finansman açısından sorun yaratmaktadır.

2.1. Kuruluş Giderleri ve Yeni Yatırımlar

Şirketlerin ilk kuruluşlarında veya varlıklarını yenilemek, kapasitelerine artırmak gibi amaçlarla yaptıkları yatırımlar sırasında ödenen KDV’nin indirim yoluyla giderilmesi uzun zaman alabilmektedir. Belli yatırımlarda teşvik uygulamaları kapsamında istisnalar olsa dahi faaliyete ilk başlanan dönemler ile yeni yatırım dönemlerinde uzun süre devreden KDV tutarları pozitif bir görünüm sergilemektedir.

2.2. İmalat/Üretim Süreci

İmalat ve üretim faaliyetiyle uğraşan mükelleflerin alış ve satış süreçlerinin uzunluğu devreden KDV tutarlarının artma nedenlerinden biridir. Örneğin konut inşaatında proje aşamasından anahtar teslimine kadar olan süreç düşünüldüğünde, inşaat bitmeden satış faturası düzenlenmediği takdirde, yüklenilen KDV’ler devreden KDV hesabında artmaya devam edecektir. Tarım gibi mevsimsel üretimlerde de durum farksızdır. Kar marjının daha düşük olduğu ve imalat/üretim süreçlerinde işçilik dahil birçok kalem için KDV ödeyen mükelleflerde finansal yük daha da artmaktadır.

2.3. Stokların Artması

İmalat ve üretim faaliyetleri dışında özellikle hazır ürün alım satımı faaliyetlerinde ithalat veya yurtiçi alımların, toplam satışlardan daha fazla olması ticari mal stoklarının artmasına neden olmaktadır.

2.4. Zararına Satışlar

Nakit sıkıntısı, stokları eritme ihtiyacı gibi nedenlerle maliyetlerin altında zararına yapılan mal ve hizmet satışları KDV indirim mekanizmasını aksatmaktadır.

3. Kayıtdışı Ekonomiden Kaynaklı Nedenler

Devreden KDV tutarının artışında çok konuşulmayan ama kazanç üzerinden alınan vergilerle birlikte tüm ekonomik tabloyu olumsuz etkileyen, rekabet koşullarını bozan durumlar kayıtdışı ekonomiden kaynaklanmaktadır.

3.1. Kayıtdışı Satışlar

Mal ve hizmet satışı sırasında belge düzenlenmeyip KDV hesaplanmadığı hallerde, ithalatta veya yurtiçi alışlarda ödenen verginin indirimi mümkün olamamaktadır. Tüketicilerin belge talep etmemesi veya mükellefler arasında verginin pazarlık konusu yapılması sonucunda hiç KDV hesaplanmaması ya da KDV’li alışları kadar KDV hesaplanması ve başa baş durum yaratma ne yazık ki ülkemizde yaygın bir uygulamadır.

3.2. Sahte Belge Kullanımı

Kazanç üzerinden ödenecek vergileri düşürmek ve KDV ödememek için sahte belge veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge kullanma kayıtdışı yollardan biridir.

3.3. İndirilemeyecek KDV

KDV Kanunun 30’uncu maddesinde indirilemeyecek KDV düzenlenmiştir. Buna göre kısaca vergiye tabi olmayan veya kısmi istisnalar kapsamındaki işlemler; binek otomobili alımları; zayi olan mallar; faaliyete ilişkin olmayan işlemler olarak özetleyebileceğimiz durumlarda, indirim KDV tutarlarının düzeltilmesi gerekmektedir.

Bu işlemlerdeki KDV’nin indirim hesaplarına hiç alınmaması veya çıkartılması gereken KDV tutarlarının düzeltilmemesi, devreden KDV tutarını yüksek göstermektedir.

SONUÇ

Görüldüğü üzere, birçok farklı nedeni olabilen devreden KDV tutarlarındaki artışların iadesi ülke ekonomisine yeni bir kaynak etkisi yaratacaktır. Yeni artışlar dışında uzun süredir stok hale gelmiş devreden KDV tutarlarının iadesinin mümkün olması durumunda mükellefler bu finansal yükten kurtularak kaynaklarını yeni yatırımlara yönlendirebilecektir.

Burada önemli olan getirilecek olan sistemin yapısal bir devreden KDV artışına izin vermeyecek özellikler taşımasıdır. Mevcut stok bir kenara bırakıldığında yeni sistemde de devreden KDV tutarlarında (ticari nedenler dışında) sistematik artış olursa sorun çözülemeyecektir. Bu nedenle, yapılacak KDV reformunda başta meri mevzuattaki devreden KDV tutarlarında artışa neden olan düzenlemelerin gözden geçirilmesi, sonrasında da kayıtdışı ekonomiden kaynaklı nedenleri bertaraf edecek etkin vergi güvenlik müesseselerinin oluşturulması gerekmektedir.

(1) http://www.haberturk.com/maliye-bakani-naci-agbal-dan-kdv-aciklamasi-1729374-ekonomi

Yorumlarınızı Bize Yazınız

Soru Sor