Terkin edilmiş gerçek kişi mükellefiyetlerde elektronik tebliğ riski
17 Mayıs 2024 tarih ve 32549 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunun (VDDK) 06/03/2024 tarih ve E:2023/9, K:2024/3 sayılı kararında, e-tebliğe ilişkin bölge idare mahkemesi kararları arasındaki aykırılık, gerçek kişi mükellefiyetinin sona ermiş olmasının e-tebliğ yapılmasına engel olmadığı yönünde giderilmiştir.
Konuya ilişkin sıcağı sıcağına karşılaştığımız sosyal medya paylaşımlarında, kararın karamsarlık doğurduğu görülmüştür. Buna göre; kısa süreliğine ticari faaliyette bulunan bir gerçek kişinin ticari faaliyeti sonlandıktan sonra, süresiz olarak, yani ömür boyu kendisine tebliğ yapılıp yapılmadığını elektronik sistemden kontrol etme yükümü altına gireceği, kontrolü aksattığı bir dönemde tebliğe vakıf olamaması halinde dava açma süresini kaçırabileceği, daha da kötüsü, defter ve belge ibraz etmeme suçunu işlemiş sayılarak hapse atılabileceği yönünde endişeler bulunmaktadır.
Bu endişeler yersiz de değildir. Özellikle, e-tebliğ gönderen ve bunu genelde SMS ve e-posta aracılığıyla mükellefe de duyuran vergi idaresinin somut olayda SMS/e-posta göndermemesi halinin tebliği sakatlamayacağı yönünde yargı kararları bulunduğunu da gözetirsek, elektronik sistemin kontrolünün unutulması veya ihmal edilmesinin getireceği önemli bir risk var demektir. Bu arada kanaatimiz odur ki; e-tebliğ gönderildiğini genellikle SMS/e-posta ile bildirerek haklı beklenti oluşturan vergi idaresinin kimi mükelleflere veya kimi zamanlarda böyle bir bildirim yapmaması, mükellefe tuzak kurmasından farksızdır.
Endişeler yersiz değildir desek de, durum o kadar da kötü değildir. VDDK kararının hukuki değerlendirmesini yapmaksızın, olayı yumuşatacak tespitlerimizi sıralayalım:
E-tebliğlere vâkıf olunamaması riski ömür boyu sürmemekte, tebliğsiz geçen bir sürenin sonunda ortadan kalkmaktadır
Mükellefiyetin terkin edildiği tarihi takip eden beşinci (takdire sevk halinde altıncı) yılın sonuna kadar mükellefe hiç e-tebliğ yapılmamış olması halinde, mükellefiyet dönemine ilişkin yeni bir tarhiyat/ceza ihbarnamesi tebliğine olanak kalmayacak; böyle bir tebliğ yapılsa dahi, resen dikkate alınması gereken zamanaşımı karşısında hükümsüz olacaktır.
VUK vergi incelemesi yapılabilecek dönemi tarh dönemi ile sınırlamış olup, terkini takip eden beşinci (takdire sevk halinde altıncı) yılın sonu itibariyle, mükellefe hukuken geçerli bir defter ve belge ibraz yazısı tebliğ edilme ihtimali de tamamen ortadan kalkmış olacaktır.
AATUHK’da çok sayıda zamanaşımını kesen nedene yer verilmiş olup, beşinci yılın sonunda riskin ortadan kalktığını ödeme emri tebliği bakımından iddia etmek çok da kolay değildir. Yine de, mükellefiyeti terkin edilirken ödenmemiş vergi/ceza borcu bulunmayan bir mükellefin, zamanaşımını durduran “borçlunun yabancı memlekette bulunması ve hileli iflas etmesi” hallerinin de mevcut olmaması ve son beş yılı tebliğsiz geçirmesi durumunda hukuken geçerli bir ödeme emri tebliğine muhatap olma riski de tamamen ortadan kalmıştır diyebiliriz.
Sonuç olarak, mükellefiyetin terkin tarihini takip eden altıncı yılın sonunda, defter belge ibraz yazısı veya vergi/ceza ihbarnamesi tebliğ riski tamamen ortadan kalkmaktadır. Diğer bir ifadeyle de, böyle bir tebliğ yapılsa dahi hukuken geçersiz olacaktır. Ödeme emri tebliğ riski ise, belli koşullar altında ortadan kalkmaktadır.
Defter ve belge ibraz yazısının e-tebliğine vâkıf olunamaması bakımından, riski azaltan nedenler vardır
E-tebliğe vâkıf olunmamasının en riskli hali, bu tebliğin, defter-belge ibraz yazısına ilişkin olmasıdır. Öyle ki; mükellefiyeti terkin edilirken ödenmemiş borcu, devam eden incelemesi veya vergi davası bulunmayan bir mükellefi yeniden ihbarname/ödeme emri tebliğine muhatap kılabilecek belki de tek neden, mükellefiyetin terkininden sonra yeni bir vergi incelemesi yapılmasıdır. Mükellefin bu inceleme için kendisine elektronik ortamda tebliğ edilen defter ve belge ibraz yazısına vakıf olamaması, tüm KDV indirimlerinin reddi suretiyle tarhiyatlar yapılması ve üzerinden üçer kat vergi ziyaı cezası kesilmesi yönünde mahvına sebep olabilecek idari işlemlere ve gizleme suçu nedeniyle yargılanarak hürriyeti bağlayıcı ceza almasına yol açabilecektir.
Bu kötü senaryolardan sonra pozitif bakışımızı muhafaza ederek lehe durumları inceleyelim:
Kendisine defter belge ibrazı için e-tebliğ gönderilen ancak ibraz süresi içerisinde bu e-tebliğden haberdar olamayan mükellef, eğer yazılacak inceleme raporu rapor değerlendirme komisyonundan geçmeden konuya vakıf olabilirse, vergi incelemesine gecikmiş ibrazda bulunabilecek ve bu ibrazı muhtemelen kabul edilecektir. Yani e-tebliğin okunmuş sayılması ve asgari 15 gün tanınan ibraz süresi dikkate alındığında, mükellef yaklaşık 3 hafta içerisinde e-tebliğden haberdar olup gereğini yerine getirmekle yükümlü olmasına karşın, bu süre en kötü ihtimalle bile birkaç hafta daha uzayabilecektir.
Eğer mükellef, inceleme sonuçlanana kadar tebliğe vâkıf olamadı, ancak takip eden süreçte adına düzenlenerek tebliğ edilecek vergi/ceza ihbarnamesine karşı dava açma süresi dolmadan durumdan haberdar olabildiyse, tarhiyat/cezalara karşı açacağı davada defter ve belgelerini de vergi mahkemesine delil olarak sunabilecek, böylece tarhiyat ve vergi ziyaı cezalarının tamamının iptal edilmesine varıncaya kadar netice elde edebilecektir. Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulunun 08/02/2023 tarih ve E:2023/3, K:2019/1 sayılı kararı ile söz konusu defter ve belgelerin delil olarak dikkate alınması zorunludur. Bu durumda da, elektronik tebliğe vakıf olunmasında birkaç aylık gecikmenin dahi telafi edilebilmesi mümkün olabilecektir.
İşin ceza hukuku boyutuna bakıldığında ise, VDDK yorumunun aksine, mükellefiyet terkin edildikten sonra defter ve belge ibraz yazısının elektronik ortamda tebliğ edilemeyeceği, bu nedenle de suça konu fiilin işlenmiş sayılamayacağı gerekçesiyle verilmiş beraat kararlarıyla karşılaşılmaktadır. Katıldığım bu ceza yargısı yorumuyla katılıp katılmama noktasında görüş beyan etmemeyi tercih ettiğim VDDK yorumu her ne kadar çelişiyor gibi görünse de, açık bir çelişki bulunmadığı kanaatindeyim. Bu esasen başka bir tartışmanın konusu…
Her ne kadar defter ve belge ibraz yazısına ilişkin elektronik tebliğden bir süre gecikmeli haberdar olunmasının telafi edilebileceği ihtimali üzerinde dursak da, mağduriyetler yaşanması kaçınılmaz da olabilecektir. Konuya ilişkin olarak, vergi yargısınca, dava açma süresinin mükellefin vergi/cezalara vakıf olduğunu beyan ettiği tarih itibariyle başlayacağı yönünde bir içtihat geliştirilmesi de mümkündür. Söz konusu içtihat, terkinden sonra defter/belge ibraz etmeme haliyle sınırlı tutulabilecek; terkin tarihinde devam eden vergi incelemesi, süregelen vergi davası veya ödenmemiş borcu bulunan mükelleflerin kendilerine e-tebliğ yapılabileceğini öngörmesi gerektiğinden, buna ilişkin tebliğler kapsam dışında bırakılabilecektir.
Son olarak belirtelim ki, e-tebliğ mükelleflerinin, elektronik tebliğ sistemlerini belli periyotlarla kontrol etmeleri elzemdir. VDDK kararı, mükellefiyeti terkin edilmiş gerçek kişilere (eski mükellefiyetle ilgili) yapılacak e-tebliğlere yönelik olup, bunun dışında, söz konusu kimselere eski mükellefiyetle bağlantılı olmayan güncel bir vergisel olaya ilişkin e-tebliğ yapılması da mümkündür. Hatta her ne kadar VUK kapsamında tebliğ edilmiyor da olsa, trafik cezalarının da vergi idaresince e-tebliğ yoluyla tebliğ edildiği görülmektedir. Elektronik tebliğ sistemlerinin kontrol edilmesi unutulabileceğinden, e-tebliğ mükelleflerinin, vakıf olunmaksızın kesinleşen yersiz ve afaki borç yükü altında kalma riski taşıdıkları tabidir. Diğer yandan, adreste yapılacak tebliğlerde ikinci defa adresinde bulunamayanlara kapıya pusula yapıştırılarak tebliğ yapılmış sayılmasına ilişkin VUK hükümleri dikkate alındığında, e-tebliğ mükellefi olmayanların da aynı oranda, belki de daha fazla risk taşıdığı görülecektir.