Vergi, Maliye, Ekonomi, Sosyal Güvenlik, Ticaret Hukuku Hakkındaki Herşey

Vergi

Abdulmenaf YAKUT
Abdulmenaf YAKUT
4880OKUNMA

Savcılığa Bildirilecekler Hakkında Mütalaa Vermeye Gerek Var Mı?

Geldiğimiz nokta itibariyle gerek yok artık diye düşünüyorum.

Neden mi?

İzah etmeye çalışacağım.

Ama izninizle öncelikle, 213 sayılı VUK'un 367. maddesinde geçen ‘mütalâa’dan söz ettiğimizi belirtmek istiyorum, sevgili okuyucular.

Zamanında, ilk ihdas edildiklerinde belli bir anlam ve fonksiyonu bulunan yasal bazı müesseselerin manasının zaman içerisinde azalabildiğine hatta bu müesseselerin tamamen anlamsızlaşabildiklerine şahit oluruz.

Hayatın gerçekleri adeta onları zamanın gerisinde bırakır.

Her zamanın kendisine özgü bir ruhu vardır çünkü.

Vergi kaçakçılığı suçu işledikleri tespit edilenlerin cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunulması sürecinde işletilen mekanizmalardan biri olan bu ‘mütalâa verme’ uygulaması da, bu şekilde, zamanın gerisinde kaldığını düşündüğümüz uygulamalardan biridir.

En azından mali idarenin bugünkü yapısı ve işleyişi itibariyle böyle olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Mütalaa verme konusunu düzenleyen 213 sayılı VUK’un ‘Bazı Kaçakçılık Suçlarının Cezalandırılmasında Usul’ başlıklı 367. maddesindeki yasa hükmünün mevcut hali şu şekildedir:

“Yaptıkları inceleme sırasında 359 uncu maddede yazılı suçların işlendiğini tespit eden Vergi Müfettişleri ve Vergi Müfettiş Yardımcıları tarafından ilgili rapor değerlendirme komisyonunun mütalaasıyla doğrudan doğruya ve vergi incelemesine yetkili olan diğer memurlar tarafından ilgili rapor değerlendirme komisyonunun mütalaasıyla vergi dairesi başkanlığı veya defterdarlık tarafından keyfiyetin Cumhuriyet başsavcılığına bildirilmesi mecburidir.”

Söz konusu yasa metninin 6009 sayılı Kanunla 1.1.2011 tarihinden geçerli olmak üzere değişmeden önceki hali ise şu şekilde idi:

“Yaptıkları inceleme sırasında 359 uncu maddede yazılı suçların işlendiğini tespit eden maliye müfettişleri, hesap uzmanları ile bunların yardımcıları ve gelirler kontrolörleri ile stajyer gelirler kontrolörleri tarafından doğrudan doğruya ve vergi incelemesine yetkili olan diğer memurlar tarafından ilgili vergi dairesinin bağlı bulunduğu vergi dairesi başkanlığının veya defterdarlığın mütalaasıyla, keyfiyetin Cumhuriyet başsavcılığına bildirilmesi mecburidir.”

Vergi kaçakçılığı suçu işlediklerine dair haklarında, Vergi Suçu Raporu tanzim edilen kişilerin 359. maddede yazılı cezalarla cezalandırılmalarının sağlanması için keyfiyetin cumhuriyet savcılığına bildirilmesi sürecinde verilmesi öngörülen ‘mütalâa’yla ilgili yasal düzenlemelerin bugüne kadarki seyri, alt alta koyduğumuz, yasa hükmünün muhtelif tarihlerde değiştirilen farklı metinlerinden rahatlıkla anlaşılabiliyor.

Şöyle ki;

Kaçakçılık suçu işlediklerinin, 646 sayılı KHK ile yapılan değişiklik öncesinde ‘merkezi denetim elemanı’ olarak bilinen maliye müfettişleri, hesap uzmanları ile bunların yardımcıları ve gelirler kontrolörleri ile stajyer gelirler kontrolörlerince tespit edilmesi halinde, herhangi bir makam veya birimin mütalaasına ihtiyaç duyulmadan doğrudan suç duyurusunda bulunurken; bu tespitin, o zamanlar vergi denetmenlerinin de dahil edildiği ‘diğer inceleme memurları’ diye kategorize edilen öteki inceleme elemanlarınca gerçekleştirilmesi durumunda; suç duyurusunda bulunulması ilgili vergi dairesinin bağlı bulunduğu vergi dairesi başkanlığının veya defterdarlığın mütalaa vermesi şartına bağlanmıştı.

646 sayılı KHK ile yapılan değişiklik sonrasında maliye müfettişliği, hesap uzmanlığı vegelirler kontrolörlüğü unvanlarının ‘vergi müfettişliği’ adı altında birleştirip, buna paralel olarak 135. maddede değişiklik yapılmasıyla birlikte; eski merkezi denetim elemanlarının da dahil olduğu tüm vergi müfettişlerince yapılan kaçakçılık tespitleri üzerine yapılacak suç duyuruları için de mütalaa düzenleme şartı getirildi.

Bu durumun, Kanun Koyucunun, vergi kaçakçıları hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunulurken; buna dayanak teşkil eden tespitleri yapmış olan, hepsi de VUK’un aynı maddesi olan 135’de sayılmış olan değişik vergi inceleme elemanı gruplarına duymuş olduğu güvendeki derece farkını gösterdiğini düşünüyorum.

Eskiden; vergi kaçakçılığı tespitini merkezi denetim elemanı yaptıysa, mütalaaya gerek yok.. doğrudan suç duyurusunda bulunabilirsin diyen Kanunun; olayın 135. maddedeki diğer inceleme elemanlarınca tespit edilmesi durumunda ise onlara yeterince güvenmediği ve tespitin yanı sıra bir de ilgili vergi dairesinin bağlı bulunduğu vergi dairesi başkanlığının veya defterdarlığın bu konuda mütalaa vermesini, yani yazılmış olan Vergi Suçu Raporlarına rağmen, suç isnadı yapılan kişiler hakkında suç duyurusunda bulunulsun mu yoksa bulunulmasın mı diye görüşünün alınmasını şart koştuğunu görüyoruz.

446 sayılı KHK ile birlikte eski dört inceleme grubunun aynı unvan altında birleştirilmesiyle birlikte, en azından bu dört başat inceleme grubu yönünden eskiden geçerli olan merkezi-yerel inceleme elemanı ayrımının ortadan kalkması üzerine mütalaa verme konusunda şu açıdan bir tercih yapılması gereği hasıl oldu.

Ya sayıları binleri aşan eskiden ‘diğer inceleme elemanları’ kategorisinde sayılan vergi denetmeni kökenli (A) grubu vergi müfettişlerince yapılan tespitlerde de mütalâa aranmayacak ve eskinin ‘merkezi'lerinde olduğu gibi idare onların raporlarını da doğrudan işleme koyarak cumhuriyet savcılığına intikal ettirecek; ya da eski merkezi inceleme elemanı kökenlilerin de bir parçası haline geldiği vergi müfettişlerine de bu uygulamayı teşmil edecekti.

İkinci seçenek benimsendi.

Artık her durumda mütalâa düzenlenmesi gerekiyor.

Ancak bu kez ikinci bir sorun ortaya çıktı; mütalaaların kimin tarafından verileceği meselesi doğdu.

Malum, eskiden mütalaaya tabi, vergi denetmenlerinin de dahil olduğu inceleme elemanlarının tespit ve raporları üzerine düzenlenen mütalaalar, bunların bağlı bulundukları Vergi Dairesi Başkanları ya da Defterdarlar tarafından veriliyordu.

Yani, inceleme yetkisini haiz memur tespitini yapıp olayı rapora bağlayarak, kaçakçılık suçu işlediğini öne sürdüğü kişi hakkında ilgili cumhuriyet savcılığı nezdinde suç duyurusunda bulunulmasını öngördüğü vakit; “Dur bakalım.. sen böyle diyorsun ama, bağlı olduğun amir de bu konudaki mütalaasını yani görüşünü ortaya bir koysun. Oda senin gibi ‘suç duyurusunda bulunma’ gibi mükellefler açısından önemli bir konuda onay verecek mi bakalım” diyen Kanun; güven endeksleri yüksek eskinin ‘merkezi’leriyle ‘diğer inceleme memuru’ sınıfından sayılan, birkaç bini aşkın sayıdaki yerel denetmenlerin de karıştırıldığı yeni yapıdaki durumda, bu kez de, verilmesi kaçınılmaz hale gelen mütalaayı kimin vereceği meselesi gündeme geldi.

İyi ya.. doğrudan Maliye Bakanına bağlı Vergi Denetim Kurulu bünyesinde çalışan ve yardımcılarıyla birlikte her birinin ‘kurul üyesi’ sayıldığı vergi müfettişleri için birleşme sonrası dönemde mütalaaları, bağlı bulundukları Maliye Bakanı ya da hiç olmazsa Kurul Başkanının vermesi gerektiği düşünülebilir.

Ama böyle bir şeyin pratikte mümkün olmadığını hepimiz biliyoruz.

Bırakın Maliye Bakanı ya da Kurul Başkanının, müfettişlerin değişik illerdeki çalışma ofislerinde, başlarında bulunan grup başkanlarının bile, son derece ağır bir bürokratik yük teşkil edecek olan böyle bir yükün altından kalkmaları mümkün değildir.

Mümkün olamayacağı ta en başta bilindiği için Kanunda, haklı olarak, böyle bir yola gidilmemiş ve mütalaa verme işi grup başkanlıkları bünyesinde çalışan, üçer vergi müfettişinden müteşekkil Rapor Değerlendirme Komisyonlarına (RDK) verilmiştir.

Yani değerli okuyucular, 367. maddenin yürürlükteki mevcut haline göre mütalaalar artık; hem vergi müfettişlerince hem de onların dışındaki, VUK/135’de sayılan vergi incelemesi yapmaya yetkili olan diğer kişilerce gerçekleştirilen kaçakçılık tespitleri üzerine, tespit yapmış olanların ilgili bulundukları RDK’larca verilmektedir.

Hatta mütalaa verilmesiyle ilgili olarak başından beri altını çizdiğimiz bu ‘güven-güvensizlik’ meselesinin, yasan yürürlükteki son halinde de; mütalaadan sonra suç duyurusunda bulunulması işleminin, tespitin vergi müfettişlerince yapılmış olması durumunda doğrudan doğruya, diğerlerinde ise bu personelin bağlı bulunduğu Vergi Dairesi Başkanı ya da Defterdarlar tarafından gerçekleştirilmesini öngörmek suretiyle sürdürüldüğünü söyleyebiliriz.

Devletin, aynı yetkiye sahip, hele ki aynı işlemi yapmış olan farklı unvan ve statüdeki memurları arasında öteden beri sürdüre geldiği katmanlı bir güven ya da güvensizliğe dayalı problemli bakış açısının bugün de devam ettiğini görüyoruz.

Mütalaa verme dediğimiz uygulama pratikte ne şekilde işliyor peki?
Bu arada, ‘mütalaa’ denilince aklınıza öyle, bunu vermeye yetkili olan makam, merci ya da birimin -ki şu an için bu birimler RDK’lardır- öyle uzun uza diye; vergi suçu işlediklerinden bahisle haklarında Vergi Suçu Raporu yazılanların cumhuriyet savcılığına bildirilmesinin gerekip gerekmediğinin ilmi-hukuki mülahazalarla birlikte ayrıntılı bir biçimde ortaya konulduğu bir görüş bildirme metni falan gelmesin. Mütalaa’ dediğimiz şey içinde, düzenlenmiş olan Vergi Suçu Raporunda çok daha detaylısıyla bulunan sınırlı birtakım bilgilerin bulunduğu bir sayfalık standart bir formdan ibarettir.

Söz konusu incelemeye ilişkin olarak düzenlenmiş olan diğer tüm raporlarla birlikte Vergi Suçu Raporlarındaki sayfalarca açıklamaları didik didik okuyup ilgili mevzuat çerçevesinde değerlendiren RDK’dan bir de bu konuda ‘mütalaa’  başlıklı bir sayfalık basit bir formu düzenlemesini istemek anlamsızdır.

Mevcut durumda, RDK’ların mütalaa vermesi işlemi; üst kısmında ‘mütalaa’ ibaresinin, içerisinde ise “Aşağıda bilgileri verilen Vergi Suçu Raporunda belirtilen suçun unsurları ve fiil ile fail arasındaki ilişki komisyonumuzca değerlendirilmiş ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 367’inci maddesi gereğince kamu davası açılabilmesi için kanuni şartların oluştuğu mütalaa edilmiştir.” şeklinde bir ifadenin yer aldığı bir forma, kaçakçılık suçu işledikleri tespit edilmiş olan kişilerin kimlik ve mükellefiyet gibi bilgilerini girdikten sonra çıktısını alıp komisyon üyeleri olarak imzalamaktan başka bir şey değildir.

Haklarında vergi Suçu Raporu düzenlenmiş olan biri hakkında suç duyurusunda bulunulmasına gerek olmadığına dair mütalaa verildiği olmuyor. Raporu okuyan RDK’nın bu yönde bir görüşü varsa eğer bunu, olumsuz mütalaa vermeye gerek olmadan, kendi değerlendirmesinden geçen Vergi Suçu Raporunun değiştirilmesini sağlama ya da raporun işlemden kaldırılmasını talep etme yoluna gidebilir.

RDK’lar incelemeyi yapan açısından üst makam da olmadığına göre, zaten Vergi Suçu Raporunu okuyup değerlendirerek gerekli her türlü değişiklikleri yaptırdıktan sonra uygun bulup işleme koymuş olan bu birimden bir de mütalaa formu doldurmasını istemek; Kanunda yer alan, eskiden kalma bir uygulamayı, ruhuna uygun olmayan bir zaman içerisinde, bugün hala anlamsızca sürdürmeye çalışmak anlamına gelmektedir.

Bu nedenle sevgili okuyucular, biz; bugün için, vergi kaçakçılığıyla mücadele sürecinde çok da bir anlam ve fonksiyonunun olmadığını düşündüğümüz, eski bir müessese olan bu ‘mütalaa verme’ uygulamasının Kanundan çıkarılmak suretiyle tümden kaldırılmasının uygun olacağını düşünüyoruz.

Ha.. ‘mütalaa verme’ işinin ille de verilmesi gerektiği düşünülüyorsa şayet; o vakit, bu işin RDK’lardan alınması ve hiç olmazsa grup başkanlarınca, vergi müfettişleri dışındaki, VUK/135’de sayılan diğer inceleme yetkililerince tanzim edilen raporlarda ise defterdar veya vergi dairesi başkanlarınca verilmesinin ağlanması ve özellikle de bu belgenin, sıradan bir formdan ibaret mevcut halinden çıkarılarak, mütalaa veren makamın bu konudaki olumlu ya da olumsuz görüşünü daha ayrıntılı ve açık bir biçimde yer verebileceği yeni bir formata kavuşturulması gerektiğini düşünüyoruz.
Sağlıcakla kalın…

Yorumlarınızı Bize Yazınız

Soru Sor