Vergi, Maliye, Ekonomi, Sosyal Güvenlik, Ticaret Hukuku Hakkındaki Herşey

Sosyal Güvenlik

Ozan BARDAKÇI
Ozan BARDAKÇI
5509OKUNMA

Promosyon alayım derken aylığınızdan olmayın!

Emekli aylığı ödemeleri Sosyal Güvenlik Kurumunun kasasından yapılıyor. SGK bu ödemeleri bankalar aracılığıyla yapıyor.

Bankalarla yapılan protokoller gereği emekli aylığı ödemeleri, ödeme gününden birkaç gün önce emeklinin seçtiği bankaya gönderiliyor. Haliyle bankalar da bu parayı kısa süre de olsa işletme imkanına sahip oluyor.

2017 yılına kadar emeklilerin maaş aldıkları bankalardan promosyon talepleri karşılanmıyordu. Daha sonra bankalar, emekli aylığını kendisinden alan emeklilere -memur ve işçilerde olduğu gibi- belli tutarlarda promosyon ödemesi yapmaya başladı. Bu yıl emekli maaşlarındaki artışla banka promosyonları da 5.000 – 7.000 TL bandına ulaştı.

Maaş promosyonları aylığın yattığı bankaya göre 2-3 yıllık sürelerle yapılıyor. Bu süre için promosyon peşin yatıyor ve emeklinin verdiği taahhütname nedeniyle süre dolmadan maaş başka bankaya taşınamıyor.

Buraya kadar olan kısım emekli maaşlarına verilen banka promosyonlarının teorik süreci. Bir de bunun pratik sonuçları var ki kimi durumlarda emekliler için hiç de hoş olmayan sonuçlar doğurabiliyor.

Sosyal güvenlik sistemimizdeki temel düzenleme olan 5510 sayılı yasaya göre emekli maaşlarının haczedilmesi mümkün değil. Haciz taleplerinin icra müdürü tarafından reddedilmesi gerekiyor. Bu hükmün anayasaya aykırılık iddiasını Anayasa Mahkemesi reddetmiş.(1) Yani hüküm anayasaya aykırı değil.(2) 

Kararın gerekçesinde;

İtiraz konusu kurallarla öngörülen haciz yasağı Anayasa’nın 2., 5. ve 60. maddelerinin Devlete verdiği pozitif yükümlülüğün bir gereğidir.

Öte yandan 5510 sayılı Yasa’nın 93. maddesinin birinci fıkrasının son cümlesindeki “Bu fıkraya göre haczi yasaklanan gelir, aylık ve ödeneklerin haczedilmesine ilişkin talepler, borçlunun muvafakati bulunmaması halinde, icra müdürü tarafından reddedilir.” kuralı gereğince, borçlunun muvafakatinin bulunması halinde yaşlılık aylığının haczi de olanaklıdır.

Kurallardaki haciz yasağı, borçlunun diğer gelir ve malvarlığından alacağın tahsiline engel bir düzenleme içermediğinden, hakkın özüne dokunan ölçüsüz bir müdahaleden de söz edilemez.

Bu nedenlerle, itiraz konusu kurallar Anayasa’nın 13. ve 35. maddelerine aykırı değildir.

ifadelerine yer verilmiş.

Kararda özetle; emekli/yaşlılık aylığı çalışılamayan döneme ilişkin olarak çalışma hayatında ödenen primlerin aylık olarak ödenmesidir. Çalışamayan kişinin bu aylık dışında geliri olmadığı kabul edilmelidir. Haciz edilmemelidir. Şayet kendisi muvafakat (izin) verirse kesilebilir.

Ayrıca borçlu emeklinin başka bir malvarlığı varsa bunlar zaten haczedilebilir. Bu nedenle emeklilerin nafaka borçları ile kendi izin verdikleri borçlar dışında haciz uygulanması mümkün değildir. 

Anayasa Mahkemesinin bu kararına katılmayan üyeler de olmuş. Karşı oylarda;

Anayasanın 35. maddesinde mülkiyet hakkı düzenlenmiştir. Mülkiyet hakkı ancak kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlanabilir. Alacak hakkının da mülkiyet hakkı kapsamında olduğunda kuşku bulunmamaktadır. Alacak hakkının kullanılamaz hale gelmesine yol açan bir yasa kuralı ancak açık, tanımlanabilir bir kamu yararının varlığı halinde, ölçülü ve demokratik toplum gereklerine aykırı olmayacak şekilde sınırlanabilir.

İptal isteminin reddine ilişkin gerekçede, yaşlılık aylığının, kişinin insan onuruna uygun asgari yaşam düzeyini sürdürebilmesi için gerekli olduğu düşüncesine dayanılmış, ancak bunun istisnası olabileceği ve nafaka borcunun ödenmesi için yaşlılık aylığının kısmen haczedilebilmesinin Anayasaya aykırı olmayacağı belirtilmiştir. Bu gerekçe dahi, alacaklının ve borçlunun menfaatleri arasında sosyal hukuk devleti gereklerine göre bir denge kurulması ihtiyacına işaret etmektedir. Halbuki iptal istemine konu kural, belki de sigortalı olmayan, hiçbir geliri de bulunmayan alacaklının alacağını tahsil edememesi halinde nasıl bir zarurete duçar olacağını da sorgulama gereği duymaksızın, borçlu lehine mutlak bir koruma sağlamaktadır. Alacaklı her zaman zengin ve güçlü olmayabileceği gibi, borçlu, üzerine kayıtlı ve haczi kabil hiçbir malı olmayan ancak gerçekte çok iyi koşullarda yaşayan bir kişi de olabilir. Bu nedenle, alacak hakkına getirilen bu sınırlamada, sosyal devlet gereklerinden kaynaklandığı söylenebilecek, açık bir kamu yararı mevcut değildir. “Alacaklının alacağını borçlunun diğer gelirleri veya malvarlığından alabileceği” varsayımı ise hukuksallık ve nesnellikten uzaktır. Devletin “sosyal devlet” gereklerini, hukukunu korumakla mükellef olduğu diğer vatandaşlarının sırtından gerçekleştirmesi, sonuçta o devletin hem “sosyal” hem de “hukuk devleti” olmaktan çıkmasına yol açacaktır.

Kuralın mülkiyet hakkı kapsamındaki alacak hakkına ölçüsüz bir müdahale teşkil ettiği, bu nedenle Anayasanın 2. ve 35. maddelerine aykırı olduğu düşüncesiyle karara katılmıyorum.

İtiraz konusu kurallarla sigortalıların aylıklarından başka haczedilebilecek gelir ve mallarının bulunmaması durumunda, bu kişilerden alacaklı olanların haklarına kavuşmaları olanaksız hale getirilmiştir.

Mülkiyet hakkını düzenleyen Anayasa’nın 35. maddesinin gerekçesinde de belirtildiği gibi mülkiyet hakkı için öngörülen anayasal güvence, yalnız menkul ve taşınmaz malları değil, para ile değerlendirilebilen hakları ve mal varlığını da kapsamaktadır. Bu nedenle kişilerin alacak haklarının da 35. maddenin güvencesi altında olduğunda duraksamaya yer yoktur. Maddenin ikinci fıkrasında bu hakkın ancak kamu yararı amacıyla kanunla sınırlandırılabileceği vurgulanmış ise de bir hak ve özgürlüğün tümüyle kullanılamaz hale getirilmesinin, sınırlamayı aşan onu yok eden bir durum olduğu açıktır.

İtiraz konusu düzenlemeyle borçlu konumunda olan sigortalının, aylığından başka bir mali kaynağının bulunmaması durumunda alacaklının, kesinleşmiş yargı kararlarıyla hüküm altına alınan ve mülkiyet hakkı kapsamında bulunan alacak haklarına haciz yoluyla ulaşmasının tümüyle engellenmesi, Anayasa’nın 35. maddesine aykırılık oluşturmaktadır. Ayrıca, hak arama özgürlüğünün varlığının kabulü için, yalnız hakkın aranmasının güvence altına alınması yeterli olmayıp ona ulaşılmasının da sağlanması gerektiğinden, yargı kararıyla kesinleşen bir alacağın haciz yasağı nedeniyle tahsilinin engellenmesi, Anayasa’nın hak arama özgürlüğüne ilişkin 36. maddesine de aykırıdır.

Sigorta aylıklarına haciz yasağı getirilmesinin nedeni, kuşkusuz belirli bir miktarı aşmadığı düşünülen bu aylıkları alanları, geçim sıkıntısı içine düşürmemektir. Ancak, bu husus bir varsayım olup, sigortadan yeterli miktarda aylık alanların da bulunduğu bir gerçektir. Hiçbir sosyal güvencesi ve geliri olmaması durumunda alacaklının, sigorta aylığı alan borçludan daha zor durumda kalabileceği de açıktır.

Bir borç, alacak ilişkisinde edimini yerine getirmeyen borçlunun, yükümlülüğünü yerine getiren alacaklıdan daha fazla hukuki koruma görmesi, insan haklarına dayanan adil ve hakkaniyete uygun bir düzen gerçekleştirmekle yükümlü olan hukuk devletinin gerekleriyle de bağdaşmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle itiraz konusu düzenlemelerin Anayasa’nın 2, 35 ve 36. maddelerine aykırı olduğu ve iptali gerektiği düşüncesiyle çoğunluk görüşüne katılmıyorum.

Öte yandan asgari ücretin üzerinde maaş alan çok sayıda emekli bulunduğu, İcra İflas Kanunu’nda borçlunun geçinebilmesi için maaşının ¾ ünün haczedilmesinin yasaklandığı, borçlunun maaşının ancak ¼ ünün haczedilebildiği hususları da göz önüne alındığında, Sosyal Devlet ilkesinden hareketle emekli borçluların maaşına haciz yasağının devam etmesini anlamlandırmak mümkün olamamaktadır.

Ayrıca, alacaklının alacağına kavuşmasının maaş haczi ile engellenmesi, Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan “Mülkiyet Hakkı” ilkesine de aykırılık teşkil etmektedir. Anayasa’da mülkiyet hakkının ancak kamu yararı amacıyla sınırlandırılabileceği ifade olunmuştur. Mülkiyet haklarından olan alacağına kavuşma hakkına, emekli maaşı haczi engeli konulmasında herhangi bir kamu yararı bulunmamakta, aksine adaletli bir hukuk düzeni tesisine engel olması nedeniyle emekli maaşı haczi yasağı bizatihi kamu yararı ilkesine aykırılık teşkil etmektedir.

İptali istenen kural Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen “Hak Arama Hürriyeti” yönünden değerlendirildiğinde de Anayasa’ya aykırılık teşkil etmektedir. Çünkü yasak, alacaklının hakkını aramasına ve hakkına kavuşmasına engel olmaktadır.

Açıklanan nedenlerle iptali talep olunan kural, Anayasa’nın 2., 35. ve 36. maddelerine aykırı olduğundan çoğunluk görüşüne katılmıyoruz.

görüşlerine yer verilmiş.

Karşı oylarda özetle; yasa emekli maaşına haczi yasaklıyor ama bu kamu yararına değil. Çünkü kamu yararını oluşturan kitlenin içinde emekliler olduğu gibi emekli olmayanlar da var. Hatta bu kişilerden hiç geliri olmayanlar bile var. Sonuçta alacaklı bu kişiler olduğunda haciz yasağı nedeniyle anayasal haklarını (mülkiyet) alamayacaklar. Kamu yararı bozulmuş olacak. Dolayısıyla alacak hakkının varlığını koruyup uygulanmasını engelleyen bir yasa kuralının anayasaya aykırı olduğu görüşünü ileri sürmüşler.

Bankaların haciz yolu dışında emekli aylığından kesinti yapmaları konusundan önce haciz yasağıyla ilgili pratikteki sorun ve sonuçlardan bahsetmekte yarar var.

Öncelikle emekli aylıklarının haczedilemeyeceğine dair 5510 sayılı Kanunun 93. maddesi yeniden Anayasa Mahkemesine aykırılık iddiasıyla götürülebilir. Çünkü önceki davanın üzerinden on yıl geçmiş. Bence de haciz yasağının yeniden değerlendirilmesi gerekir.  

Haciz yasağı denilince emekli açısından çok cazip bir korumadan bahsediyoruz. Haliyle bu korumanın kaldırılmasının emekli açısından olumsuz olduğunu düşünüyoruz. Bu nedenle emekli aylıklarındaki haciz yasağının siyasi yolla yani yasa değişikliğiyle kalkmasını bekleyemeyiz. Hele de içinde bulunduğumuz dönemde “Emekli aylıkları haczedilebilsin” diyebilecek bir siyasinin varlığını hayal bile edemeyiz.

Yasama yoluyla pek mümkün olmasa da yargı yoluyla bu düzenlemenin iptal edilmesi mümkün. Bunun için icra sürecinin başlamış olması gerekiyor. Alacaklı mahkeme yoluyla hakkını ararken dava açtığında, mahkemeye;

alacak hakkımın yerine getirilmesini engelleyen 5510 sayılı Kanunun 93 üncü maddesinin birinci fıkrasının ikinci ve cümlelerinde yer alan “aylık” ibaresinin T.C. Anayasasının 35 inci maddesinde güvence altına alınan Mülkiyet Hakkını ihlal etmektedir. Aykırılığın Anayasanın 152 nci maddesine göre somut norm denetimine tabi tutulmasını talep ediyorum.

şeklinde bir talepte bulunabilir. Öncelikle davaya bakan mahkemenin bu iddiayı ciddi bulması gerekiyor. Aksi halde iptal talebiniz Anayasa Mahkemesine ulaşmayabilir. Temyiz ve istinafta da bu iddiayı ileri sürebilirsiniz.

İddianızın ciddi olabilmesi için haciz yasağına ilişkin güçlü argümanların olması gerekiyor. Bu nedenle sosyal güvenlik hukuku çerçevesinde kanunun lafzından çıkıp içeriğine odaklanmak gerekebilir.

Sosyal güvenlik hukukunda iki tür geri ödeme vardır. İlki kısa vadeli sigorta kollarından yapılan gelir ve ödeneklerdir. Sigorta kolunun adından da anlaşılacağı üzere belirli bir süreyi kapsayan ödemelerdir.

İş göremezlik ödeneği belirli bir nedenle iş göremediğiniz için ödenir. Hastalandığınızda ya da doğum yapmadan iki ay önce ve doğumdan sonra iki ay işveren maaş ödemez. Bunun yerine SGK tarafından ödenek verilir. Sigortalının başka geliri olmadığı için bu ödeneğin haczedilmemesi gerektiği ileri sürülebilir. Yani doğum yaptığı dönemde çalışamayan anneye verilen ödenek haczedilmesin zaten.

İş göremezlik geliri iş kazası veya meslek hastalığı nedeniyle çalışma gücü kaybı olanlara ödenir. Kişi iyileşirse kesilebilir. Bu ödemeler emekli aylığının yarısı kadar bile olmazlar çoğunlukla. Çünkü iş göremezlik geliri çalışma gücü kayıp oranına göre ödenir. Bu oran %15 de olabilir, %55 de. Orana göre gelir de değişir. Bu bakımdan iş göremezlik geliri hem niteliği hem de miktarı gereği haciz yasağına tabi tutulabilir. Yani iş kazasında ayağı sakatlandığı için aksayarak yürüyen adamın asgari ücretin üçte birine denk gelen geliri de haczedilmesin zaten.

Yaşlılık/emekli aylığı ise uzun vadeli sigorta kollarında yapılan bir ödemedir. Tam anlamıyla “kazanılmış haktır(3).” Yani emekli olduktan sonra değişen şartlardan etkilenmezsiniz. Aylık hesabınızda olumsuz bir düzenleme yapılamaz. Olumlu düzenlemeler yansıtılır. Bu bakımdan emekli aylığı, niteliği gereği gelir ve ödenekten farklıdır. İşten çıkarılma riski yoktur. Deyim yerindeyse ölene kadar aylık alma imkanına sahiptir. Çalışanın maaşından daha garantidir.

Emekli aylığının garanti olması kredisinin de yüksek olması anlamına gelir. Çünkü emekliler de alacak ve borç ilişkisine girebilirler. Zira borçlar hukukuna göre gerçek kişiler “sözleşmelerde ivaz ilkesi” gereğince borcu bir gelecekte ödenmesi karşılığında verirler. Emekli aylığı da bu ödeme için garanti unsurudur. Ticaret hukukunun açısından taciri tanımlayan “basiretli bir iş adamı gibi davranan” kişi elbette garanti geliri olan kişilere borç verecektir. Bu nedenle bankalar (aylık kendilerindeyse) emeklilerin kredi taleplerini pek geri çevirmezler. Dolayısıyla emekliler garanti gelire sahip olduklarından kredi alma imkanları daha yüksektir.

Kredi çeken veya senet/dekont/makbuz vs. karşılığı borç alan veya açık senetle beyaz eşya satın alan emekli, borçların vadesi geldiğinde ödeme yapmazsa nasıl sonuçlar doğabilir?

İcra İflas Kanununa göre alacaklı vadesi gelen alacağını alamazsa icra takibi başlatabilir. Örneklerden yola çıkarsak bir banka veya borç veren gerçek kişi ya da ticaret hukuku hükümlerine tabi beyaz eşya firması borçluya icra takibi başlatacak. Talep icra müdürü tarafından reddedilecek. Tabi burada haciz talebi tümden reddedilmiyor. Emekli aylığı yönüyle reddediliyor. Bu bakımdan emekli aylığından kesinti olmasa da 35.000 TL için konan icra talebi geçerliliğini koruyor ve faiz işlemeye devam ediyor. Üç beş yıl sonra konu kapandı diye düşünürken emeklinin mal edinmesi veya vefatı halinde borç, 200.000 TL ‘ye ulaşabiliyor. Vekâletiydi harcıydı derken 300.000TL’lik olabiliyorsunuz.  

Bu süreçte emekli ev veya araba satın almak istese bir dert, vefatı halinde çocuklar mirası kabul(4) etseler ayrı dert. Çünkü borç azalmadığı gibi katlanmıştır.

Borç meseleleri her ilişkide farklı çözülebilir. Çok eski bir arkadaşınızın oğlu/kızı 30 yıl öncesinden ödememiş bir borcu size ödeyebilir. Karşı komşu beyaz eşyacı da beş yıl önceki fiyatlar üzerinden indirim bile yapabilir. İrade serbestisi vardır. Fakat banka kredisi yoluyla ticaret hukukuna bulaştıysanız tacir gibi davranmanız gerekebilir. Bu nedenle çektiğiniz krediyi ödemediğinizde her yıl kat be kat büyür.

Banka kredilerinin ödenmemesi halinde borç birikebilir. Haciz yasağından dolayı emekli aylığına icra takibi yapılamayacaktır. Banka alacağını sigortalının vefatı halinde açılacak mirastan da alamayacaktır. Çünkü kredi ödenirken kredi hayat sigortası yapıldığından borç doğmayacaktır.

İşte bu nedenlerle emekliye kredi vermek büyük bir risk halini almaktadır. Zira kredi çeken emekli, geri ödeme yapmazsa bankanın eli kolu bağlı kalacaktır. Çünkü haciz yasağının olduğu bir yere ödünç para vermek tahsilatınızı zora sokabilir.

Türk Dil Kurumu Sözlüğüne göre; “Faizle para alıp veren, kredi, iskonto, kambiyo işlemleri yapan, kasalarında para, değerli belge, eşya saklayan ve ticaret, sanayi, ekonomi alanlarında çeşitli etkinliklerde bulunan kuruluş.” olan bankalar haciz yasağına takılmadan kredi geri ödemelerinin tahsili için yeni yollar arayınca haciz yasağı hükmümde yer alan “borçlunun muvafakati bulunmaması halinde” ibaresi imdada yetişti.

Uygun görme, onama, kabul etme anlamına gelen muvafakat sonradan verilen izin anlamına gelir. Yani belli bir hukuki olay yaşanmış ve hukuki durum ortaya çıktıktan sonra yeni durumun kabul edilmesidir. Bu nedenle muvafakat hukuki olay ve durumlardan önce(5) verilemez.

Bankacılık sistemi emeklilere kredi vermek için aylıkları kredi verecek bankaya çekmek istedi. Kredi ödemeleri de otomatik talimatla yapılınca maaştan kesinti(6) yapılmamış oluyordu. Fakat emekli, bankasını değiştirmek istediğinde kredi geri ödemeleri de tehlikeye girebiliyordu. Zira bankasını değiştiremeyen emekliler açtıkları davalarda “emekli aylığımın bu bankaya yatması açısından benim bir faydam yok” argümanını ileri sürüyorlardı.

Emekli aylığının emeklinin seçtiği bankaya yatmasının emekliye faydası olması için “promosyon” ödemeleri başladı. 2017 yılında başlayan uygulamayla Türkiye Bankalar Birliği tarafından da alt sınır getirildi. Tarifeye göre;

Üç yıllık dönem için, aylık maaşı, 1000 TL’ye kadar olan emeklilere en az 300 TL; 1001-2000 TL aralığında olanlara en az 375 TL; ve 2000 TL üzerinde olanlara en az 450 TL ödenecektir.

Uygulama zaman içinde daha yüksek tutarlara çıktı. Bazı bankalar “arkadaşını getir ek promosyon al” gibi kampanyalar da yaptılar. Böylelikle geri ödeme garantili kredi potansiyeli de artmış oldu.

Promosyon almak için banka değişikliği yapan emekli aynı zamanda potansiyel kredi müşterisi. Banka açısından her ay yatan maaştan kredi geri ödemesi kesiliyor. Para yatar mı, haciz yasağı uygulanır mı derdi yok.

Krediyle birlikte aylıktan kesilmesi talimatını da veriyor emekli. Ödeme talimatında aylığın herhangi bir yüzdesinin belirtilmesi de orunlu değil. Yani 5.000 TL maaş alan emeklinin bankaya her ay 4.000 TL ödemesi olabiliyor.

Konu kredi olunca kredi sarmalından da bahsetmek gerekiyor. Yani krediyi kapatmak için yeni kredi çekilmesi. Vade uzuyor, borç artıyor, yeni borçlar geliyor, yeni bir kredi gerekiyor.

İste bu sürece yani kredi sarmalına giren emekli, protokollere(7) göre bankasını değiştiremiyor. Banka değiştirmek istediğinde kredi borcu karşısına çıkıyor. Kredi çekebilmek için verdiği taahhütname nedeniyle aynı bankadan aylık almaya devam ediyor. Tabi kredilerden ELİNE NE KALIRSA!

1- AYM, E.2009/19, K.2011/4, 06.01.2011
2- Hukuk sistemimizde kanunların anayasaya uygunluğu değil aykırılığı denetime tabidir. Dolayısıyla kanunların anayasaya uygunluğu denetlenmez. Çünkü kanunlar iptal edilinceye kadar anayasaya uygun kabul edilir.
3- Emeklilik işlemi tamamlanıp aylık aldıktan sonra “kazanılmış hak” niteliği kazanır. Sigortanız başladığında kanunda öngörülen şartlar ise “beklenen hak” niteliğindedir.
4- Emeklinin ölümü halinde mirası reddeden hak sahipleri de aylık alabilir. Aylık almalarına rağmen borçtan sorumlu değillerdir.
5- Kira artışlarıyla ilgili tartışmaların yaşandığı günlerde ev sahipleri tarafından ileri sürülen “tahliye taahhütnameleri” için de aynı durum geçerlidir. Kira sözleşme günü ile taahhütname günü aynı olamaz.
6- Hukuken kesinti (icra) aylığın borçlusu SGK tarafından yapılabilir. Kesilen tutar alacaklıya değil icra dairesine ödenir. Bankanın kredi kesintisi haciz değil talimattır.
7- Protokolün hukuki değeri ve niteliğinin saptanması, olası banka değişikliği davaları için büyük öneme sahiptir. 

Yorumlarınızı Bize Yazınız

Soru Sor