Vergi, Maliye, Ekonomi, Sosyal Güvenlik, Ticaret Hukuku Hakkındaki Herşey

Ekonomi, Maliye

Prof. Dr. Binhan Elif YILMAZ
Prof. Dr. Binhan Elif YILMAZ
799OKUNMA

Cari fazla formülünde tercih: Büyüme mi? İstikrar mı?

22 Kasım 2021 tarihindeki Kabine toplantısının ardından ekonomideki gidişata ilişkin açıklamalar, ekonomide bir yol haritasına yönelikti. Bu yol haritasına göre düşük faiz ortamında artan kredi olanaklarıyla yatırım ve istihdamın artması, cari fazla verilerek kurun ve enflasyonun düşmesi hedefleniyor. Özellikle ihracat artışının yüksek kur ile sağlanması, böylece yatırım ve istihdamı güçlendirmesi bekleniyor. Ancak bu esnada enflasyonu dikkatten kaçırmamak gerek. Çünkü yüksek kur ile ihracat üzerinden büyüme sağlanırken, kur geçişkenliğiyle artan maliyet enflasyonu bağlamında ekonomik istikrar feda edilebilir.

Kabine toplantısı sonrası açıklamalar, 23 Kasım günü kurda aşırı dalgalanmaların ortaya çıkmasına, TL’nin dolar karşısında yaklaşık %15 değer kaybına yol açtı. Tam da asgari ücret görüşmeleri devam ederken, sosyal açıdan zor durumda olanları daha sorunlu günlerin beklediği anlaşılıyor. Ayrıca tasarruflarını TL olarak değerlendirenlerin durumunun kötüleşmesi ve şirketler-ihracatçıların sözleşme sürelerinin kısalması, ithalat yükümlülüklerini artırarak üretimin durma aşamasına gelmesini beraberinde getirdi.

TCMB verilerine göre ihracatın ithalatı karşılama oranı %80 civarında. Acaba ihracat, ithalatı karşılamak için mi yapılıyor, gibi sorular da akla geliyor. Geçtiğimiz yıla göre bu yıl sermaye malı ithalatı %20’nin üzerinde arttı. İhracatta da artış var; 2020 Haziran ayına göre 2021 Haziran ayı ihracatında %40 artış ortaya çıktı. Ama hangisinin daha fazla getiri sağlayacağı ve hangisinin yükümlülük yaratacağı değerlendirilmeli.

Cari fazlayla döviz girişi sağlayarak kuru düşürmek ve kur geçişkenliğinin yarattığı maliyet enflasyonuyla mücadele edilmesinde, cari açığın bileşenlerinin en iyi şekilde analizi önemli. Burada dövizin kıtlığı mı yoksa dövize olan talep mi sorun olacak? Fiyat istikrarına odaklanmışken cari fazla üzerinden fiyat istikrarına ulaşmak, uzun bir yol. Bu kararları almadan önce, ithalata dayalı üretim ve ihracat yapısına sahipken, Türkiye’ye özgü, kendi şartlarımızdan oluşan bir kalkınma modeli benimseyerek, ithal malları ülke içinde üretebilecek yatırımlar yapmalıydık.

Cari dengeye ulaşıp ekonomik istikrarı sağlama düşüncesi, bugünlerde ortaya çıkan bir yol haritası değil. Para politikası gelişmelerinde de “rekabetçi kur” söylemlerini hatırlayanlar vardır.

Acaba cari fazlaya sadece düşük kur ile mi ulaşılır? Çok uzağa ya da geçmişe gitmeye gerek yok. Üç yıl önce, 2018 Ağustos ve 2019 Temmuz ayları arasında sıkı para politikası uygulandığında, 2018 yaz döneminde artan Dolar kuru 5,7 TL seviyelerine inerken, enflasyon çift hanelerden geriledi ve dönemin yarısında cari fazla da elde edilebildi. Temmuz 2019’da değişen TCMB başkanlık koltuğu ile para politikası gevşemeye başladı. Kasım 2020’ye kadar aralıklarla politika faizlerinde başlayan düşüş ile hem enflasyon hem de kur yükselirken, aylık ortalama 4-5 milyar $ da cari açık verilmişti.

Bugün artık içeride kuru belirleyen ana unsurun, sadece cari dengede iyileşme olmadığı apaçık ortada. Son iki aydır verdiğimiz cari fazlaya rağmen, kur ve enflasyonun yükseliş trendi devam ediyor. Burada beklenti yönetimi çok önemli. Özellikle fiyat istikrarı hedefiyle uyumlu bir kur politikası, ekonomideki bu yol haritasının güvenilirliğini artıracak ve geleceğe yönelik beklentileri olumlu etkileyecektir. Eğer gelecekte enflasyonun daha da artacağı inancı kuvvetlenirse, enflasyon üzerinde daha olumsuz sonuçlar doğuracaktır.

Yüksek enflasyonda ısrar etmek özellikle yoksulları sert bir şekilde vurur. Hem ekonomik istikrardan sapma hem de yoksullaşma gereksiz yere ekonomik büyümeyi baltalar. Ekonomik istikrar olmaksızın hem mevcut hem de gelecekteki ekonomik refahı artıran politikaları bir kez daha erteleme riskiyle karşı karşıya kalırız.

Yorumlarınızı Bize Yazınız

Soru Sor