Vergi, Maliye, Ekonomi, Sosyal Güvenlik, Ticaret Hukuku Hakkındaki Herşey

Ekonomi, Maliye

Mustafa BALCI
Mustafa BALCI
5963OKUNMA

Belediye Gelirleri Kanunu’nun 97. Maddesi Kapsamında Belediye Meclisleri Tarafından Belirlenen Ücretler ve Yargı Uygulamasında Yaşanan Hukuki Sorunlar

2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu'nda belediyelerin vergi, harç ve harcamalara katılma paylarının yanı sıra diğer bir gelir kaynağı da yaptıkları bir takım işler ve hizmetler karşılığında aldıkları ücretlerden oluşmaktadır. Kanunun 97’nci maddesinde belediyelerin, bu Kanunda harç ve katılma payı konusu yapılmayan ve ilgililerin isteğine bağlı olarak ifa edecekleri her türlü hizmet için belediye meclislerince düzenlenecek tarifelere göre ücret almaya yetkili oldukları belirtilmiştir(1).

Benzeri mali yüküm kavramının kapsamının belirsizliği, idari yargıda idare ve vergi mahkemeleri ile Danıştay’ın idari ve vergi dava daireleri arasında farklı görüş ve uygulamalara yol açtığı görülmektedir. Bu duruma örnek verebileceğimiz uyuşmazlıkların başında, 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu'nun 97’nci maddesi(2) kapsamında alınacak ücretler ve belediye meclisinin tarife belirleme yetkisi gelmektedir.

Kanun maddesinde yer alan; “Kanunda harç veya katılma payı konusu yapılmayan ve ilgililerin isteği üzerine yapılacak her türlü hizmetlere ilişkin Belediye Meclislerince tarife belirleme yetkisinin” Anayasanın 73’üncü maddesinde öngörülen vergilerin kanuniliği ilkesine aykırı olduğu gerekçesiyle(3)Ankara İkinci Vergi Mahkemesi tarafından, somut norm denetimi yoluyla(4) kanun maddesinin iptali istemiyle Anayasa Mahkemesine başvuru yapılmıştır.

Anayasa Mahkemesince; “Belediyelere tekel olarak verilmemiş, kişilerin isteği üzerine sunulan hizmetler için bir tarifeye dayalı olarak istenilen ücretin vergi, resim, harç ve benzeri mali yüküm olarak nitelendirilmesinin mümkün olmadığı” dolayısıyla benzeri mali yükümlülük olmaması nedeniyle vergilerin kanuniliği ilkesine aykırılıktan da bahsedilemeyeceği gerekçesiyle, iptal başvurusu reddedilmiştir(5).

Değerlendirme

Anayasa Mahkemesinin yerleşik kararlarına göre, bir davayı ele alıp yargılama faaliyeti gerçekleştirmekte olan mahkemenin aynı zamanda söz konusu davaya bakma konusunda görevli olması gerekir.(6)

Anayasa Mahkemesinin 2464 sayılı Kanun'un 97’nci maddesi ile ilgili kararında, madde kapsamındaki ücretin; vergi, resim, harç ve benzeri mali yüküm olmadığı ve dolayısıyla verginin kanuniliği ilkesine aykırılığının söz konusu olmadığı şeklinde özetleyebileceğimiz gerekçesi, Yüksek Mahkeme açısından bir çelişki taşımaktadır.

Şöyle ki, madem kanun maddesindeki ücret, vergi, resim, harç ve benzeri mali yüküm niteliğinde değilse, bu durumda 2576 sayılı Kanun hükümleri uyarınca görev konusu gündeme gelecek ve 2576 sayılı Kanuna göre görev alanı; vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümden kaynaklananuyuşmazlıkları çözümlemekle sınırlı olan vergi mahkemesince, vergi, resim, harç ve benzeri mali yüküm olmadığı belirtilen kamu alacağına ilişkin uyuşmazlıkta görevli olmadığı durumu ortaya çıktığından, uyuşmazlığı çözümlemeye görevli olmayan Vergi Mahkemesi tarafından yapılmış iptal başvurusunun, mahkemenin iptal başvurusundaki yetkisizliği nedeniyle reddedilmesi gerekmez miydi?      

Kanun maddesinin uygulanmasında, idare mahkemesinin mi yoksa vergi mahkemesinin mi? görevli olduğu konusunda Danıştay’ın İdari ve Vergi Dava Daireleri arasında görüş ayrılığının halen devam ettiğini söyleyebiliriz: 

İmar planı tadilat ücretine ilişkin bir uyuşmazlıkta Danıştay Altıncı Dairesince uyuşmazlığın vergi mahkemesinin görev alanına girdiği gerekçesiyle idare mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmiş(7) bozma kararına uymayan Manisa Birinci İdare Mahkemesince(8); Anayasa Mahkemesi tarafından, Kanunun 97’nci maddesine ye göre alınan ücretin; vergi, resim, harç ve benzeri mali yüküm olarak değerlendirilmediği, dolayısıyla vergi, resim, harç ve benzeri mali yüküm niteliğinde olmayan plan tadilat ücretine ilişkin uyuşmazlığın, idari yargıda genel görevli mahkeme niteliğindeki idare mahkemelerinin görev alanına girdiği ve belediye meclisi kararına istinaden talep edilen plan tadilat ücretinde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçeleriyle verilen ısrar kararı, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca onanmıştır(9)

Danıştay Dokuzuncu Dairesi kararları incelendiğinde;inşaatlarda kamuya ait alanların kullanım ücreti(10), imar planı tadilat ücreti(11),  proje tasdik ücreti(12),  plan inceleme ücreti(13)

kullanım ücreti(14)gibi 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu'nun 97’nci maddesi kapsamındaki ücretlere ilişkin uyuşmazlıklar hakkında verilen vergi mahkemeleri kararlarının görev yönünden bozulmadığı ve esasa ilişkin temyiz incelemesinin yapıldığı görülmektedir.

Bir görüşe göre(15); 2464 sayılı Kanunu’nun 97’nci maddesinde düzenlenen “ücret” alacakları, belediye ile hizmet alan arasındaki özel hukuk ilişkisinden kaynaklanmakta olup, bu nedenle de ödenmemesi halinde, kamu gücüne dayalı bir idari işlemle (213 ve/veya 6183 sayılı Kanun hükümlerine göre) değil,özel hukuk hükümlerine göre istenmesi ve tahsili gerektiği ileri sürülmüş ise de, belediyenin sunduğu hizmet karşılığında alınacak ücret, özel hukuk sözleşmesi ile değil belediye meclisince belirlenmiş tarife üzerinden alınmakta olduğundan, madde kapsamındaki ücrete ilişkin alacağın özel hukuk hükümlerine göre takibi gerektiği yönündeki görüşe katılmıyoruz.

Konuya ilişkin değerlendirmemiz; yargı uygulamasında, bir alacağın benzeri mali yükümlülük olarak değerlendirilebilmesi için; ödemenin kamu giderlerini karşılama amacıyla alınması, kamu hizmeti karşılığı olması, tek taraflı irade ile alınması, kamu gücüne dayanması, zorunlu olması, ödenmemesi halinde hukuki yolla (cebren) tahsili, devlet tüzel kişiliği, kamu tüzel kişileri ya da kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları tarafından tahsil edilmesi, yasa ile konulması gibi ölçütler kullanıldığını ifade etmiştik.

Söz konusu ölçütler dikkate alındığında; 2464 sayılı Kanunu’nun 97’nci maddesi kapsamında ücret adı altında talep edilen alacağın; kamu hizmeti karşılığı değil ilgilinin bireysel talebi üzerine ifa edilen bir hizmet olması, belediyenin kamu gücüne dayanmayıp ilgilinin isteği üzerine ifa edilen bir hizmet karşılığı olması, ilgilinin ücrete konu hizmeti belediye dışında üçüncü kişilerden de alabilme imkânı bulunması nedeniyle zorunluluktan da bahsedilemeyecek olması yönlerinden benzeri mali yüküme ilişkin unsurları taşımadığı, diğer taraftan ücretin kamu tüzel kişiliğine haiz idare (belediye meclisince) tarafından tek taraflı olarak belirlenmesi yönünden benzeri mali yüküme benzediğini söyleyebiliriz.

Sonuç olarak, 2464 sayılı Kanunu’nun 97’nci maddesi kapsamında “ücret” adı altında yapılan ödemenin benzeri mali yükümün pek çok unsurunu taşımadığı ve Anayasanın 73’üncü maddesi uyarınca verginin kanuniliğiilkesibenzeri mali yükümler için de geçerli olup, 2464 sayılı Kanunun 97’nci maddesi(16) olduğu yönündedir(17)

Belediye Gelirleri Kanunu’nun 98’inci maddesinde, “Bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde, bu Kanuna göre alınacak vergi, harç ve katılma payları hakkında 213 sayılı Vergi Usul Kanunu ile 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun ve bunların ek ve tadilleri hükümleri uygulanır.” hükmü yer almıştır. Bu hükümle, 213 ve 6183 sayılı kanunların 2464 sayılı Kanun’da yer alan “vergi, harç ve katılma payları” hakkında uygulanacağı belirtilmekle, sayılan alacak türlerinden olmayan 97’nci madde kapsamındaki “ücretler” 213 ve 6183 sayılı kanunların kapsam dışında bırakılmıştır(18).

Bu düzenlemenin önemli sonuçlarından birincisi, 2464 sayılı Kanun’un 97’nci maddesindeki ücretler hakkında 213 sayılı Kanun hükümleri uygulanamayacağından VUK 116 vd. maddelerinde düzenlenen düzeltme-şikâyet başvurularına konu edilemeyecek olmasıdır. Danıştay Dokuzuncu Dairesi, kararlarında(19);  213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 1’inci ve 116 vd. maddeleri uyarınca, sadece vergi, resim ve harçların düzeltme-şikâyete konu olabileceği, benzeri mali yükümlülüklerinbu kapsama alınmadığı gerekçesiyle düzeltme-şikâyet başvurularına konu olamayacağına dair kararlar verilmekte ise de,  kanımızca; VUK md. 1 ve 116 vd. maddelerinden ziyade, 2464 sayılı Kanun’un 98’inci maddesinin esas alınarak, 213 sayılı Kanuna atıf yapılanlar içinde ücretlere yer verilmemiş olması nedeniyle 213 sayılı Kanun hükümlerinin, dolayısıyla düzeltme-şikayet hükümlerinin ücretler hakkında uygulanamayacağı gerekçesinin daha uygun düşeceği kanaatindeyiz. Zira; 2464 sayılı Kanun kapsamında harcamalara katılma payı da VUK md. 1 kapsamında vergi, resim veya harç olmamakla birlikte, 2464 sayılı Kanun’un 98’inci maddesi yollamasıyla birlikte VUK 116 vd. maddelerinde düzenlenen düzeltme-şikâyete konu olabileceği konusunda tereddüt bulunmamaktadır(20).

Danıştay Dokuzuncu Dairesinin,güncel olmasa da 2464 sayılı Kanun’un 97’nci maddesindeki ücretler yönünden 213 sayılı Kanun’un düzeltme-şikâyet başvurusuna konu edilebileceği yönünde kararlarının da bulunduğunu(21) ifade etmek isteriz.

2464 sayılı Kanun’un ikinci önemli sonucu, 6183 sayılı kanun hükümlerinin 2464 sayılı Kanun’da yer alan “vergi, harç ve katılma payları” hakkında uygulanacağı ve dolayısıyla 2464 sayılı Kanun’un 97’nci maddesindeki ücretler hakkında 6183 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanamayacağı ve dolayısıyla bu kanun kapsamında takip ve tahsil işlemlerine konu edilemeyecek olmasıdır.

Danıştay Altıncı Dairesi kararları incelendiğinde; 2464 sayılı Kanun’un 97’nci maddesindeki abonman sözleşmesine bağlı olarak talep edilen ücretlerin özel hukuk alacağı olduğu ve kamu alacağı niteliğinde olmadığı gerekçesiyle ödeme emrine konu edilemeyeceği(22) yönündedir. Buna karşın, Danıştay Dokuzuncu Dairesince yakın tarihli olmasa da, Daire tarafından söz konusu ücretler benzeri mali yüküm niteliğinde kabul edildiği ve ödeme emrine konu edilebileceği yönünde kararlar verilmiştir(23)

KAYNAKLAR 

[1] Fatih Torun, Belediye Gelirleri, Adalet Yayınevi, Ankara, 2017, s. 506.

[2] 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu'nun 97’nci maddesinde; "Belediyeler bu Kanunda harç veya katılma payı konusu yapılmayan ve ilgililerin isteğine bağlı olarak ifa edecekleri her türlü hizmet (...) için belediye meclislerince düzenlenecek tarifelere göre ücret almaya yetkilidir. Belediye'ye tekel olarak verilmiş işler kendi özel hükümlerine tabidir." .” ifadeleri yer almaktadır.

[3Ankara İkinci Vergi Mahkemesi kararında; “(…)Bu tespitler ışığında, maddedeki ücretin; belediyece yapılacak tekel olarak verilmiş işler hariç her türlü hizmet karşılığında alınacak olması ve maddenin başındaki 'harç veya katılma payı konusu yapılmayan' ifadesi nedeniyle, her ne kadar harç adı altında anılmasa da, harç benzeri mali yükümlülük olduğu ve Anayasa'nın 73. maddesi ile ilişkilendirilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. Nitekim, vergi mahkemeleri anılan maddeye istinaden belediyelerce düzenlenen tarifelere göre alınan ücretlere ilişkin davalara, ücretin vergi, resim, harç ve benzeri mali yüküm olması nedeniyle bakmakta, vergi mahkemesi kararlarının temyizi üzerine Danıştay'ın ilgili vergi dava dairesi tarafından da temyiz istemleri esastan karara bağlanmaktadır. (Örnek olarak, Danıştay Dokuzuncu Dairesi'nin 11.11.2004 gün ve E:2002/6407, K:2004/5621 sayılı kararı)

(…) Belediye Gelirleri Kanunu'nun 97. maddesinin itiraza konu 'Belediyeler bu Kanunda harç veya katılma payı konusu yapılmayan ve ilgililerin isteğine bağlı olarak ifa edecekleri her türlü hizmet için belediye meclislerince düzenlenecek tarifelere göre ücret almaya yetkilidir.' şeklindeki hükmünde, mali yükümlülüğü doğuran olay, mali yükümlülüğün konusu, matrahı ve oranı ile ilgili hiçbir düzenleme yapılmamış, bu konudaki tüm yetki belediye meclislerine verilmiştir. Maddede 'ilgililerin isteğine bağlı olarak ifa edecekleri her türlü hizmet' ibaresi ile mali yükümlülüğü doğuran olay ve mali yükümlülüğün konusu hususunda, 'belediye meclislerince düzenlenecek tarifelere göre' ibaresi ile de mali yükümlülüğün matrahı ve oranı hususunda yetki belediye meclislerine verilmektedir. Böylece, itiraza konu madde hükmü, belediye meclislerine geniş takdir yetkisi çerçevesinde keyfi mali yükümlülük getirme hususunda hukuki dayanak olabilecek niteliktedir. Vergilendirme konusunda yasama organı tarafından Anayasanın 73. maddesinin 4. fıkrasında açıklandığı şekilde sadece Bakanlar Kurulu'na yetki verilebilir. Bunun dışında, olağan dönemlerde vergilendirme konusunda takdir yetkisine ve keyfiliğe yol açabilecek bir yetki belediye meclisleri de dahil olmak üzere hiçbir merciye verilemez. Aksi takdirde, anayasal demokrasinin gelişiminde bir mihenk taşı niteliğinde olan verginin yasallığı ilkesi zedelenmiş olur ve bunun sonucu olarak da, bireylerin temel hak ve hürriyetlerinin, takdiri ve keyfi idare uygulamalarından korunması olanaksız hale gelir.

Sonuç olarak; mali yükümlülüğü doğuran olayı, mali yükümlülüğün konusunu, matrahını, oranını göstermeyen yasa ile getirilen mali yükümlülük, yasayla düzenleme zorunluluğunu anlamsız kılacağından, 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu'nun 97. maddesinde yer alan 'Belediyeler bu Kanunda harç veya katılma payı konusu yapılmayan ve ilgililerin isteğine bağlı olarak ifa edecekleri her türlü hizmet için belediye meclislerince düzenlenecek tarifelere göre ücret almaya yetkilidir.' hükmü, Anayasanın 73. maddesinin 3. fıkrasındaki 'Vergi, resim, harç ve benzeri malî yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır.' hükmüne aykırı bulunmaktadır.” ifadeleri yer almaktadır.

https://normkararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/ND/2011/26?EsasNo=2009%2F42(erişim tarihi 06.06.2021).

[4] Anayasa Mahkemesinin 26.1.2011 tarih ve E: 2009/42, K: 2011/26 sayılı kararında; “1982 Anayasasının Anayasaya aykırılığın diğer mahkemelerde ileri sürülmesi” başlıklı 152’nci maddesinde; “ Bir davaya bakmakta olan mahkeme, uygulanacak bir kanun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin hükümlerini Anayasaya aykırı görürse veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varırsa, Anayasa Mahkemesinin bu konuda vereceği karara kadar davayı geri bırakır

Mahkeme, Anayasaya aykırılık iddiasını ciddi görmezse bu iddia, temyiz merciince esas hükümle birlikte karara bağlanır.

Anayasa Mahkemesi, işin kendisine gelişinden başlamak üzere beş ay içinde kararını verir ve açıklar. Bu süre içinde karar verilmezse mahkeme davayı yürürlükteki kanun hükümlerine göre sonuçlandırır. Ancak, Anayasa   Mahkemesinin kararı, esas hakkındaki karar kesinleşinceye kadar gelirse, mahkeme buna uymak zorundadır.

Anayasa Mahkemesinin işin esasına girerek verdiği red kararının Resmî Gazetede yayımlanmasından sonra on yıl geçmedikçe aynı kanun hükmünün Anayasaya aykırılığı iddiasıyla tekrar başvuruda bulunulamaz.” ifadeleri yer almaktadır. https://normkararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/ND/2011/26?EsasNo=2009%2F42(erişim tarihi 06.06.2021).

[5] Anayasa Mahkemesinin 26.01.2011 tarih ve E:2009/42, K:2011/26 sayılı kararında; “İtiraz konusu kuralda, belediyelere, 2464 sayılı Kanun'da harç veya katılma payı konusu yapılmamış olan ve ilgililerin isteğine bağlı olarak ifa edilecek olan hizmetler için, belediye meclislerince düzenlenecek tarifelere göre ücret alma yetkisi verilmektedir. Kural uyarınca, belediyeler tarafından yapılacak bir hizmetin ücret konusu yapılabilmesi için, o hizmetin harç veya katılım payına konu edilmemiş olması ve hizmetten yararlanacak kişilerin bizzat belediyeden bu hizmetin yapılmasını talep etmiş olmaları gerekmektedir. Bir başka anlatımla, harç veya katılma payı konusu yapılmamış olan ve ilgililerin isteği üzerine sunulacak olan hizmetler için belediyelerce sadece 'ücret' istenilebilecektir. Kurala göre, ilgililerin isteği olmaksızın yapılan hizmetler ile kanunlarda veya sair mevzuatta belediyece yapılması zorunlu kılınan hizmetler için ücret alma yetkisi bulunmamaktadır. Kuralın verdiği yetki çerçevesinde belediye meclislerince ücret tarifesine konu edilebilecek hizmetler, kişilerin tamamen kendi isteklerine ve tercihlerine bağlı olarak yararlanacakları hizmetlerdir.

Anayasa'nın 73. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin, kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne göre, vergi ödemekle yükümlü olduğu belirtilmiş ve diğer fıkralarında da bu yükümlülüğün ilkeleri gösterilmiştir. Maddenin üçüncü fıkrasında, 'Vergi, resim, harç ve benzeri malî yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır.' denilerek verginin kanuniliği ilkesi benimsenmiştir. Verginin kanuniliği ilkesi, takdire dayalı keyfî uygulamaları önleyecek sınırlamaların yasada yer almasını gerektirmekte ve vergi yükümlülüğüne ilişkin düzenlemelerin konulması, değiştirilmesi veya kaldırılmasının yasa ile yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Buna göre vergide, yükümlü, matrah, oran, tarh, tahakkuk, tahsil, uygulanacak yaptırımlar ve zamanaşımı gibi konuların yasayla düzenlenmesi zorunludur.

İtiraz konu kuralla, belediye meclislerine verilen, 'ücret' adı altında vergi, resim, harç veya benzeri mali yüküm tarifesi belirleme yetkisi değil, ilgililerin isteğine bağlı olarak ifa edecekleri hizmetlerin karşılığı olarak ücret tarifesi belirleme yetkisidir. Belediyelere tekel olarak verilmemiş, kişilerin isteği üzerine sunulan hizmetler için bir tarifeye dayalı olarak istenilen 'ücret'in vergi, resim, harç ve benzeri mali yüküm olarak nitelendirilmesi mümkün değildir.” ifadeleri yer almaktadır.

https://normkararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/ND/2011/26?EsasNo=2009%2F42 (erişim tarihi 01.06.2021).

[6] Abdullah Ömeroğlu, “Türk Anayasa Yargısında Somut Norm Denetimi”, İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2014, s.44; 5.12.1970 tarih ve 13695 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Anayasa Mahkemesinin 06.01.1970 tarih ve E.1969/46, K. 1970/2 sayılı kararında; “Anayasanın bir davaya bakmakta olan mahkeme diye nitelediği mahkeme, herhalde o davaya bakmaya yani uyuşmazlık konusu işi çözmeye veya suç sayılan eylemi işleyeni yasa kuralları çerçevesinde yargılamaya görevli mahkeme olması gerekir” ifadeleri yer almaktadır; “Anayasa Mahkemesine göre: ”uyuşmazlık konusu işi çözmeye veya suç sayılan eylemi işleyeni yasa kuralları çerçevesinde yargılamaya görevli mahkeme” davaya bakmakta olan mahkemedir. “Anayasa Mahkemesi …. itiraz eden Mahkemenin…. o davaya bakmaya görevli olup olmadığını saptamak zorundadır” (E.1969/46, K.1970/2, k.t. 6.1.1970, AMKD, S. 8, s. 170-71; E.1976/9, K.1976/10, k.t. 2.3.1976, AMKD, S.14, s.56; E.1963/42, K. 1963/94, k.t. 22.4.1963, AMKD, S.1, s.231-246).”, Zafer Gören, Anayasa Mahkemesi ve Yasama Arasındaki Karşılıklı Etkileşim, İzmir Barosu Dergisi, Ocak 2019.

 Diğer taraftan yakın zamanda verilen Anayasa Mahkemesinin 28.11.2013 tarih ve E.2013/132, K. 2013/135 sayılı kararında; “Sonuç olarak, davacıların taşınmazının imar planlarında'ilkokul alanı'olarak gösterilmesi nedeniyle tasarruf hakkının kısıtlanmasının kamulaştırmasız el atma olarak nitelendirilemeyeceği, bunun, idari bir işlem olan imar planlarının zorunlu bir sonucu olduğu ve tasarruf hakkının kısıtlanması sebebiyle doğan zararın ancak idari yargıda açılacak bir tam yargı davasına konu edilebileceği sonucuna ulaşılmaktadır. Dolayısıyla bakılmakta olan dava, itiraz başvurusunda bulunan Mahkemenin görev alanına girmemektedir.

(…) Açıklanan nedenlerle başvurunun, Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle reddi gerekir.” ifadeleri yer almaktadır.

https://normkararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/ND/2013/135?EsasNo=2013%2F132 (erişim tarihi 01.06.2021).

[7] Dan.6.D., 30.01.2018 tarih ve E.2013/7907, K.2018/731 sayılı kararında;2464 sayılı Kanun'un 97. maddesinden kaynaklanan uyuşmazlığın görüm ve çözümü, 2576 sayılı Kanun'un 6. maddesi uyarınca vergi mahkemelerinin görevine girdiğinden, İdare Mahkemesince davanın görev yönünden reddine karar verilmesi gerekirken uyuşmazlığın esası hakkında karar verilmesinde hukuki isabet bulunmadığı.” ifadeleri yer almaktadır.

(Karara UYAP üzerinden 05.06.2021 tarihinde ulaşılmıştır.)

[8] Manisa 1.İM., 19.10.2018 tarih ve E:2018/1013, K:2018/1085 sayılı kararında; “ 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 73/3. maddesinde; vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin ancak kanunla konulabileceği, değiştirilebileceği ve kaldırılabileceği  hükme bağlanmıştır.

 Yukarıda aktarılan 2464 sayılı Kanun'un 97.maddesinin Anayasa'nın 73. maddesine aykırı olduğu gerekçesiyle iptali istemiyle Anayasa Mahkemesi'ne başvurulmuş, 97.maddeye ilişkin Anayasa Mahkemesi'nin 26.01.2011 tarih ve E:2009/42, K:2011/26 sayılı kararı, 14.05.2011 tarih ve 27934 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanmıştır.

Anayasa Mahkemesi bu kararı ile; kural uyarınca, belediyeler tarafından yapılacak bir hizmetin ücret konusu yapılabilmesi için, o hizmetin harç veya katılım payına konu edilmemiş olması ve hizmetten yararlanacak kişilerin bizzat belediyeden bu hizmetin yapılmasını talep etmiş olmalarının gerektiğini, belediyelerin ilgililerin isteği olmaksızın yapılan hizmetler ile kanunlarda veya sair mevzuatta belediyece yapılması zorunlu kılınan hizmetler için ücret alma yetkisinin bulunmadığını, kuralın verdiği yetki çerçevesinde belediye meclislerince ücret tarifesine konu edilebilecek hizmetlerin, kişilerin tamamen kendi isteklerine ve tercihlerine bağlı olarak yararlanacakları hizmetler olduğunu belirterek, itiraz konusu kuralla belediye meclislerine verilenin, “ücret” adı altında vergi, resim, harç veya benzeri mali yüküm tarifesi belirleme yetkisi değil, ilgililerin isteğine bağlı olarak ifa edecekleri hizmetlerin karşılığı olarak ücret tarifesi belirleme yetkisi olduğu, belediyelere tekel olarak verilmemiş, kişilerin isteği üzerine sunulan hizmetler için bir tarifeye dayalı olarak istenilen “ücret”in vergi, resim, harç ve benzeri mali yüküm olarak nitelendirilmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle maddenin birinci fıkrasının birinci cümlesinin Anayasa'nın 73. maddesine aykırı olmadığına ve itirazın reddine karar vermiştir.

Başka bir deyişle, Anayasa Mahkemesi, 97. maddeye göre alınan ücreti; vergi, resim, harç ve benzeri mali yüküm  olarak değerlendirmediğinden, vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlere ilişkin düzenlemelerin yapıldığı Anayasa'nın 73. maddesine bir aykırılık görmemiştir.

Diğer taraftan, Anayasa’nın 153. maddesinin son fıkrasında; “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” hükmü bulunmaktadır.

Anayasa'nın 153. maddesinin birinci, üçüncü, dördüncü ve beşinci fıkralarında, sadece iptal kararlarının açıklanması, yayımı konuları ve genel olarak iptal kararları ile ilgili hükümler bulunurken, son fıkrada, yayım ve bağlayıcılık konusunda, kararın türü ile ilgili bir ayrıma gidilmemiş ve Mahkemenin tüm kararlarını içerir bir şekilde düzenleme yapılmıştır. Bu nedenle ret kararlarının da yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.

Yukarıda yer verilen hükümler birlikte değerlendirildiğinde; Anayasa'nın amir hükmü uyarınca vergi yükümlülüğüne ilişkin olarak yapılacak düzenlemelerin ancak kanunla yapılmasının zorunlu olduğu, bu hüküm ile idarelerin keyfi uygulamalarının önüne geçilmek istenildiği dikkate alındığında, 2464 sayılı Kanun'un 97. maddesi uyarınca çıkarılan tarife ile ilgili kişilere sunduğu hizmetler karşılığında aldığı ücretin vergisel bir yükümlülük olarak kabul edilemeyeceği, zira vergisel yükümlülüklerin belediye meclislerince düzenlenen tarife ile belirlenmesinin mümkün olmadığı anlaşılmaktadır.

Dava konusu uyuşmazlığa bakmakla görevli olan mahkemenin tespit edilmesi için öncelikle dava konusu işlem ile istenilen bedelin hukuki niteliğinin belirlenmesi gerekmektedir.

Dava dilekçenin ve eklerinin incelenmesinden, davacıdan talep edilen bedelin 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu'nun 80. maddesinde yer alan imar harçlarından olmadığı açık olup, söz konusu ücretin aynı Kanun'un 97. maddesi kapsamında davalı idarece sunulan hizmetler için alındığı ve 03/11/2011 tarih ve 41  sayılı …Belediye Meclisi kararı doğrultusunda düzenlenen tarife ile belirlendiği görülmektedir.

Dava konusu işlem ile davacıdan talep edilen plan tadilatı ücretinin yasal dayanağı olarak belirtilen 2464 sayılı Kanun'un 97. maddesi ile belediyelere verilen yetkiye istinaden ilgililerden istenilen "ücret" in vergi, resim, harç veya benzeri mali yüküm olarak nitelendirilemeyeceği, anılan ücretin harç ve katılma payı yapılmayan konularda ilgililerin isteği üzerine belediyelerce sunulacak hizmetin karşılığı olduğu, aksi bir düşüncenin ise vergi, resim, harç veya benzeri mali yükümlere ilişkin tarifenin belirlenmesi hususunda belediyelere yetki verildiği anlamına geleceği ve bu durumun Anayasa'nın 73/3. maddesinde yer alan verginin yasallığı ilkesine aykırılık teşkil edeceği açıktır.

Bu durumda; idari yargılama hukukunda, idare mahkemelerinin idari yargının genel görevli yargı merci olduğu, vergi mahkemelerinin ise özel görevli mahkemeler olması nedeniyle sadece Kanun'da sayılan uyuşmazlık türlerini çözmekle görevli olduğu hususu göz önüne alındığında, dava konusu bedelin vergi mahkemelerinin görevine giren vergi, resim ve harçlar ile benzeri mali bir yükümlülük olmadığı, 2464 sayılı Kanun'un 97. maddelerine dayanılarak davalı belediye meclis kararı çıkarılan tarife hükümleri uyarınca alınmış olmasının söz konusu bedellere vergisel bir nitelik kazandırmadığı, mali yükümlülük içeren tüm idari tasarrufların vergi mahkemelerinde görülmesinin yargılama hukukunun genel kurallarıyla bağdaşmadığı, bu bakımdan dava konusu işlemin bir iptal davası olarak idare mahkemelerinde görülmesi gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır.” ifadeleri yer almaktadır. (Karara UYAP üzerinden 05.06.2021 tarihinde ulaşılmıştır.)

[9] Dan. İDDK., 23.10.2019 tarih ve E.2019/241, K.2019/4602 sayılı kararı. (Karara UYAP üzerinden 05.06.2021 tarihinde ulaşılmıştır.)

[10] Dan.9.D., 17.02.2020 tarih ve E.2017/2222, K.2020/847 sayılı kararında; “… davacı şirketten,  kamu alanı kullanım bedeli adı altında  tahsil edilen dava konusu ücretinin yasal dayanağının, 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu'nun 97 nci maddesine istinaden alınan Belediye Meclisi Kararı uyarınca Belediye Gelir Tarifesine konulan "inşaatlarda kamuya ait alanların kullanım ücreti" kalemi olduğu(…)

(…) 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun yukarıda ifade edilen 1. maddesi ile  117 ve devamı maddelerinin birlikte değerlendirilmesinden; düzeltme-şikayete konu olabilecek hususların sadece “vergi, resim ve harç” olarak düzenlendiği, "ve benzeri mali yükümlülüklerin" bu kapsama alınmadığı sonucuna varılmaktadır.

Bu durumda, davalı idare tarafından, 2462 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu'nun 97. maddesi uyarınca   yapılan tahsilatın  "vergi ve benzeri mali yükümlülük" olması nedeniyle 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 1. maddesi uyarınca düzeltme-şikayet kapsamında değerlendirilemeyeceğinden” ifadeleri yer almaktadır. (Karara UYAP üzerinden 05.06.2021 tarihinde ulaşılmıştır.)

[11] Dan.9.D., 24.9.2019 tarih ve E.2015/2218, K.2019/3978 sayılı kararı ile; “İmar planı, plan değişikliği ve tekliflerinin 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu'nun 97. maddesi uyarınca ücrete tabi tutulması için belediyenin asli görevleri arasında bulunmaması gerektiği, 1/5000 ölçekli nazım imar planına uygun olarak 1/1000 ölçekli uygulama imar planlarını yapmak/değiştirmek ilçe belediyesinin asli görevleri arasında olduğu, bu asli görevin yerine getirilmesinin istenilmesi üzerine yapılan bir hizmet olarak değerlendirilemeyeceğinden, davacıya ait parselin özel mülkiyet olduğu, plan değişikliğinin kamunun tasarrufunda yapılan bir tadilat olmadığı ve kamu yararı içermediğinden bahisle davacıdan “plan tadilat ücreti" nin tahsili amacıyla davacı adına düzenlenen ödeme emrinde hukuka uyarlık bulunmadığı” gerekçesiyle ödeme emrini iptal eden Vergi Mahkemesi kararı onanmıştır. (Karara UYAP üzerinden 05.06.2021 tarihinde ulaşılmıştır.)

[12] Dan.9.D., 11.06.2019 tarih ve E.2015/8195, K.2019/2475 sayılı kararı. (Karara UYAP üzerinden 05.06.2021 tarihinde ulaşılmıştır.)

[13] Dan.9.D., 25.04.2019 tarih ve E.2017/677, K.2019/1833 sayılı kararı. (Karara UYAP üzerinden 05.06.2021 tarihinde ulaşılmıştır.)

[14] Dan.9.D., 17.02.2020 tarih ve E.2017/2222, K.2020/847 sayılı kararında; “213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun yukarıda ifade edilen 1. maddesi ile  117 ve devamı maddelerinin birlikte değerlendirilmesinden; düzeltme-şikayete konu olabilecek hususların sadece “vergi, resim ve harç” olarak düzenlendiği, "ve benzeri mali yükümlülüklerin" bu kapsama alınmadığı sonucuna varılmaktadır.

Bu durumda, davalı idare tarafından, 2462 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu'nun 97. maddesi uyarınca   yapılan tahsilatın  "vergi ve benzeri mali yükümlülük" olması nedeniyle 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 1. maddesi uyarınca düzeltme-şikayet kapsamında değerlendirilemeyeceğinden, iadesi istenilen ücrete ilişkin tahsilatın; düzeltme-şikayet kapsamında  incelenip, verginin konusunda  hata olarak değerlendirilmesi suretiyle davanın kabulü yolunda verilen Vergi Mahkemesi kararına yönelik istinaf başvurusunu reddeden Bölge İdare Mahkemesi kararında isabet görülmemiştir.” ifadeleri yer almaktadır. (Karara UYAP üzerinden 05.06.2021 tarihinde ulaşılmıştır.)

[15] Meriç Erdoğan, Belediyelerin Ücret Gelirleri ve Görevli Yargı Yeri Sorunu, Vergi Dünyası, Yıl: 40, Sayı: 477, Mayıs 2021, ss. 100-108.

[16] 2576 sayılı Kanun’un 5’inci maddesinde; “1. (Değişik: 24/2/1988 - 3410/1 md.) İdare mahkemeleri, vergi mahkemelerinin görevine giren davalarla ilk derecede Danıştayda çözümlenecek olanlar dışındaki:

    a) İptal davalarını,
    b) Tam yargı davalarını,
    c) (Değişik : 8/6/2000 - 4577/2 md.) Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklardan hariç, kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan idarî sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davaları,
    d) Diğer kanunlarla verilen işleri,

Çözümler.

Özel Kanunlarda Danıştayın görevli olduğu belirtilen ve İdari Yargılama Usulü Kanunu ile idare mahkemelerinin görevli kılınmış bulunduğu davaları çözümler.” ifadeleri yer almaktadır.

[17] Samsun BİM.2.VD., 03.07.2020 tarih ve Kararı, E: 2020/69, K. 2020/210 sayılı kararında; “Benzeri mali yükümlülük, Anayasanın 73’üncü maddesi uyarınca vergilerin kanuniliği ilkesi kapsamında ancak kanunla ihdas edilebilen, diğer taraftan 2576 sayılı Kanun hükümleri uyarınca da idare ve vergi mahkemeleri arasında görev konusunda belirleyici unsur olarak fonksiyonu bulunan, kamu giderlerini karşılamak amacıyla tahsil edilen önemli bir kamu geliri unsurudur. Anayasanın 73’üncü maddesi uyarınca verginin kanuniliği ilkesi benzeri mali yükümler için de geçerli olup, 2464 sayılı Kanunun 97’inci maddesindeki ücretler Kanun maddesi ile ihdas edilmeyip, Kanunun verdiği yetkiye istinaden Belediye Meclislerince ihdas edildiğinden, benzeri mali yüküm niteliğinde olmadığı ve uyuşmazlıkta, idari yargıda genel görevli olan idare mahkemelerinin görevli olduğu sonucuna ulaşılmıştır

Olayda, davalı idare tarafından dosyaya ibraz edilen bilgi ve belgelerden, dava konusu ödeme emri muhteviyatı "kalkış ücreti" adı altında istenen amme alacağının dayanağı olarak,  … Belediye Meclisi'nin 09.11.2018 tarih ve 10 sayılı kararı ile belirlenen  "  Yazıhane Çıkış Ücreti"  olduğu ve  anılan amme alacağının vergi, resim, harç veya benzeri mali yükümlülük kapsamında bulunmadığı anlaşıldığından, uyuşmazlığın çözümünde vergi mahkemelerinin  görevli olmadığı anlaşılmıştır.” ifadeleri yer almaktadır. (Karara UYAP üzerinden 05.06.2021 tarihinde ulaşılmıştır.)

[18] Erdoğan, a.g.m.

[19] Dan.9.D., 19.11.2020 tarih ve E.2019/7325, K.2020/5264 sayılı kararında; “213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun yukarıda ifade edilen 1. maddesi ile  117 ve devamı maddelerinin birlikte değerlendirilmesinden; düzeltme-şikayete konu olabilecek hususların sadece “vergi, resim ve harç” olarak düzenlendiği "ve benzeri mali yükümlülüklerin" bu kapsama alınmadığı sonucuna varılmaktadır.

Bölge İdare Mahkemesince, iadesi istenen ücretler düzeltme-şikayet kapsamında değerlendirilerek karar verilmiş ise de; yapılan ücret tahkkuku "vergi ve benzeri mali yükümlülük" olması nedeniyle 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 1. maddesi uyarınca düzeltme-şikayet kapsamında değerlendirilemeyeceğinden, mahsubu istenilen 1.500.000,00-TL'lik kısım yönünden ise; davacı tarafından mahsubu yapılmayan 1.500.000,00-TL avansın iadesi istemiyle  İstanbul 3. İdare Mahkemesinin E:2018/923 sayılı dosyasında dava açıldığı görüldüğünden, bu hususlara ilişkin olarak davayı  reddeden Vergi Mahkemesi kararına yönelik  istinaf başvurusunun reddine karar veren Bölge İdare Mahkemesi kararında sonucu itibarıyla usule ve yasaya aykırılık görülmemiştir.” ifadeleri yer almaktadır.

Dan.9.D., 17.02.2020 tarih ve E.2017/2222, K.2020/847 sayılı kararı

Dan.9.D., 25.04.2019 tarih ve E.2017/677, K.2019/1833 sayılı kararı aynı yöndedir. (Kararlara UYAP üzerinden 06.06.2021 tarihinde ulaşılmıştır.)

[20] Dan. 9.D., 13.09.2019 tarih ve E.2016/14414, K.2019/3669 sayılı kararı ile onanan vergi mahkemesi kararında; “Dava dosyasının incelenmesinden; Çankaya ilçesi Söğütözü Mah. … ada 1 parselde 2011 yılında yapılan asfalt döküm işi nedeniyle davacı adına tarhedilen yol harcamalarına katılım payının 14.11.2014 tarihinde davacı şirket tarafından ödendiği, 15.07.2015 tarihinde   ödenen 183.697,92 TL yol harcamalarına katılım payının 8.697,92 TL olması gerektiği fazladan tahsil edilen 175.000,00 TL'nin iadesi istemiyle yapılan düzeltme  başvurusunun reddi üzerine … Başkanlığı'na yapılan 25.08.2015 tarihli şikayet başvurusunun reddine dair 03.09.2015 tarih ve 26147 sayılı işlemin iptali istemiyle görülmekte olan davanın açıldığı anlaşılmıştır.

Bakılan davada, davacı tarafından vergi hatası olarak ileri sürülen iddialar, ancak 213 sayılı Kanunun 3. maddesinde belirtilen yorum tekniklerine başvurularak çözümlenebilecek hususlar olup, olayda düzeltme-şikayet kapsamında ileri sürülebilecek açık bir vergilendirme veya hesap hatası bulunmadığı gibi tahakkuk ettirilen harcamalara katılma payının vergi değerinin %2'sini geçmediği görüldüğünden, davacı şirketin düzeltme-şikayet başvurusunun reddine ilişkin dava konusu işlemde mevzuata aykırılık görülmemiştir.” ifadeleri yer almaktadır. (Karara UYAP üzerinden 06.06.2021 tarihinde ulaşılmıştır.)

[21] Dan. 9.D., 25.02.2016 tarih ve E.2013/8858, K.2016/765 sayılı kararında; “Yukarıda anılan 2464 sayılı Kanunun 97. maddesi bu Kanunda harç ve katılma payı konusu yapılmayan ve ilgililerin isteğine bağlı olarak ifa edecekleri her türlü hizmetler için alınacak bedellerin belirlenmesi için belediye meclislerine yetki vermektedir. Buna göre anılan maddeye göre belirlenen tarife uyarınca ücret alınabilmesi için öncelikle ilgililerden bir hizmet talebi gelmesi ve bu hizmetin harç veya katılma payına konu edilmemiş olması gerekmektedir.

(…)  Dosyanın incelenmesinden, davacının  "minibüs hat devir ücreti" adı altında tahsil edilen 8.000,00TL' nin yasal  faizi ile birlikte iadesi istemiyle yaptığı düzeltme şikayet başvurusunun reddi üzerine açılan davada; olayın Vergi Usul Kanununda düzenlenen vergi hatası kapsamında olmadığı ve düzeltme-şikayet yoluyla yargı önüne getirilmeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.

Harçlar Kanunu, Belediye Kanunu ve  Belediye Gelirleri Kanunu gereği toplu taşımacılık faaliyeti yapanlardan ruhsat harcı ve toplu taşıma imtiyazının devri karşılığı bir bedel alma belediyelerin yetkisi dahilinde olmakla birlikte, sözü geçen devir temlik ücretinin, 2464 sayılı Yasada açıkça yer almamasına ve ilgililerin talebi üzerine belediyece herhangi bir hizmet sunumunda bulunulmamasına rağmen davacıdan "devir temlik ücreti" adı altında tahsilat yapılması, herhangi bir hukuki yorum gerektirmeyen maddi hata niteliğindedir.

Bu durumda 213 sayılı Kanunun 118. maddesine göre söz konusu  uyuşmazlığın, hukuki ihtilaf değil, mükellefiyette hata olarak değerlendirilmesi ve işin esasına geçilerek karar verilmesi gerekirken Vergi mahkemesince aksi yönde verilen kararda yasal isabet görülmemiştir.” ifadeleri yer almaktadır.

Dan.9.D., 22.09.2014 tarih ve E.2013/8734, K.2014/5603 sayılı kararı  aynı yöndedir. (Kararlara UYAP üzerinden 06.06.2021 tarihinde ulaşılmıştır.)

[22] Dan. 6.D., 18.03.2021 tarih ve E.2020/10798, K.2021/4150 sayılı kararında; “Yukarıda aktarılan mevzuat hükümlerinin birlikte değerlendirilmesinden; atıksu altyapı tesisleri ile evsel katı atık bertaraf tesislerinin kurulması, bakımı, onarımı, işletilmesi, kapatılması ve izlenmesi, bu tesislerle ilgili olarak verilen tüm hizmetleri karşılayabilecek tam maliyet esaslı tarifelerin belirlenmesi konusunda anılan hizmetleri sağlayacak idarelere takdir yetkisi verildiği, hizmeti alan gerçek ve tüzel kişilerin ise bu hizmetlere karşılık olarak abone olmak zorunda olduğu; ayrıca, atıksu altyapı yönetimleri ve/veya evsel katı atık idarelerinin hizmetten yararlanan ve/veya yararlanacak her abone ile karşılıklı sözleşme yapmakla yükümlü olacakları  sonucuna varılmaktadır. Nitekim, katı atık toplama ücretine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan bir davada, Uyuşmazlık Mahkemesinin, 09/05/2016 günlü, E:2016/266, K:2016/305 sayılı kararıyla söz konusu ücretin, idareyle kişi arasında abonman sözleşmesi ile kurulan özel hukuk ilişkisi çerçevesinde ve hizmet karşılığında maliyet-kar esasına göre idarece belirlenen tarifeye dayanılarak alınan bir ücret olduğu, idarenin faaliyet alanıyla ilgili olarak yürürlüğe koyduğu yönetmelik ile buna dayanan tarife kararlarının yargısal denetiminin idari yargı yerinde -idare mahkemeleri; abonman sözleşmesine dayanan bir alacak- borç ilişkisi kapsamındaki katı atık toplama bedelinin tahsiline ilişkin davaların ise adli yargı yerinde görülüp çözümlenmesi gerektiği, uygulamanın bu doğrultuda istikrar kazandığı belirtilerek, davalı belediye tarafından evsel katı atık ücretinin ödenmesine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davanın adli yargı yerinde görülmesi gerektiğine karar verilmiştir.

6183 sayılı Kanunun 1. maddesi kapsamında yer alan amme alacaklarının takip ve tahsili için 6183 sayılı Kanun hükümlerine göre ödeme emri düzenlenebileceği, özel hukuk hükümlerine tabi alacakların ise genel hükümlere göre adli yargıda açılacak alacak davası veya icra takibi yoluyla takip ve tahsilinin gerektiği anlaşılmaktadır.

Bu durumda;  amme alacağı niteliği taşımayan ve özel hukuk hükümlerine tabi olan evsel katı atık ücretinden kaynaklanan dava konusu alacağın, amme alacaklarının takip ve tahsili için öngörülen bir yöntem olan 6183 sayılı Kanun kapsamında “ödeme emri” ile istenilmesine hukuken olanak bulunmadığından, 6183 sayılı Kanun hükümlerine göre düzenlenen dava konusu ödeme emirlerinde hukuka uyarlık bulunmadığından, davanın reddi yolunda verilen İdare Mahkemesi kararına karşı yapılan istinaf başvurusunun reddi yolundaki temyize konu İdari Dava Dairesi kararında hukuki isabet görülmemiştir.

Dan. 6.D., 23.12.2020 tarih ve E.2020/10343, K.2020/13440 sayılı kararı,

Dan. 6.D., 28.01.2020 tarih ve E.2019/7782, K.2020/529 sayılı kararı aynı yöndedir. (Kararlara UYAP üzerinden 06.06.2021 tarihinde ulaşılmıştır.)

[23]Dan.9.D., 04.11.2014. tarih ve E.2011/1055, K.2014/7091 sayılı kararında; “2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanununun 97. maddesinde; belediyelerin bu Kanunda harç veya katılma payı konusu yapılmayan ve ilgililerin isteğine bağlı olarak ifa edecekleri her türlü hizmet için belediye meclislerince düzenlenecek tarifelere göre ücret almaya yetkili oldukları belirtilmiştir.

Bu hükme göre, asma tahsis ve bakım ücreti istenebilmesi için ilgilinin isteğine bağlı olarak ilan ve reklam konulan yerin ana arterde veya belediyenin özel mülkü olması nedeniyle belediyece tahsis edilmesi veya ilan ve reklamın, asma ve bakım hizmetinin belediyece yapılması gerekmektedir.

Olayda ise, ilan ve reklamların asma ve tahsis hizmetinin davalı idarece yapıldığına dair herhangi bir tespit olmadığı gibi davacı tarafından da belediyeden herhangi bir hizmet talebinde bulunulmadığı anlaşıldığından asma tahsis ücreti isitenilmesinde yasal isabet bulunmamaktadır. Bu sebeple, davacının bu konudaki iddialarının "borcun bulunmadığı" kapsamında değerlendirilerek dava konusu ödeme emirlerinin söz konusu ücrete ilişkin kısımlarının da iptali gerekmektedir..” ifadeleri yer almaktadır.

Dan.9.D., 11.06.2019. tarih ve E.2015/15155, K.2019/2471 sayılı kararı

Dan.9.D., 29.03.2010. tarih ve E.2008/182, K.2010/1538 sayılı kararı da aynı yöndedir. (Kararlara UYAP üzerinden 06.06.2021 tarihinde ulaşılmıştır.)

Yorumlarınızı Bize Yazınız

Soru Sor